Sanki Türkiye'de "şike meselesi" toptan kapandı gibi... Kimse rahatsız değil... Kimse, eskisi gibi "Biz yapmışsak, başkaları da yaptı" gibisinden suçlamalarda bulunmuyor... Ya da "Kırmızı ışıkta herkes geçiyor, bize ceza kesiliyor" gibisinden basit düşünceler içinde değil artık... Ligimiz tertemizmiş; herkes hayatından memnunmuş gibi, işi basite indirgeyerek, yeni sezon hazırlıklarını sürdürüyor takımlarımız sakin sakin... Oysa kapı gibi mahkemenin "4 maçta şike, üç maçta teşvik var" kararı duruyor bazılarının boyunlarında... Bu ne demektir? Eğer 4 maçta şike varsa bunu üçle çarparsanız, 12 puanlık bir haksız kazanç duruyor ortalıkta... 3 tane de teşviki katın işin içine, bu neredeyse, 18 puanlık bir oynama demektir... Averajın bile hesap edildiği ligimizde, 18 puanlık bir haksız kazanç varsa, kimse bu ligimize "tertemiz" damgasını vuramaz... Şimdi bazılarının "İşin Yargıtay boyutu var" dediğini duyar gibiyiz... Doğru, Yargıtay boyutu var, belki AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) boyutu da eklenecek buna... Belki, daha başka şekiller de çıkacak karşımıza... Ama bugün için, devletin adli kurumu, eldeki delillerle bakıp, savunmaları alıp sonunda "4 maçta şike, üç maçta teşvik var" diyerek, toplam 30 yıla yakın hapis cezası veriyorsa, orada lütfen durun biraz... Federasyonun, Etik Kurulu'nun, Disiplin Kurulu'nun, Tahkim Kurulu'nun "Şike de yok, teşvik de" sözünü ciddiye alanların, devletin yargı mekanizmasını daha ciddiye almaları gerekmez mi? Biz, bütün bu gerçekleri görmezliğe gelip, sadece, tahliyelerle işin masumiyetini eşdeğerde tutarak, yargıyı hiçe sayarsak; ileride bir daha şike ve teşvik konusunda çalışanları (!) yine masum ilan ederek günü kurtarmaya çalışırız... Ortalıkta şike varsa, suçlu da var... Şike varsa, bunu yapan takım da var, oyuncu da, hoca da, yönetici de var... Çünkü hiçbir yargı organı, ortalıkta olmayan bir suç için, kimsenin hürriyetini kısıtlamaya ve adını lekelemeye kalkmaz... Bu günlerde karambola getirilmeye çalışılan konu, bir gün gelecekte yine Türk futboluna lazım olursa, kimse sızlanmasın... O zaman adama demezler mi "Eyy ağlayıp, sızlayanlar... Zamanında bu iş milat olsun diyerek verdiğimiz kararların, hanginiz arkasında durdurdunuz... Hanginiz adalet yerini buldu diye bize teşekkür ettiniz... Bırakın ağlamayı, sızlamayı, size uğurlar olsun!" Gerçekten bazı değerlerin kıymetini bilememenin bedelini, ileride fazlasıyla ödeyeceğimiz gibi bir his, şimdiden kapladı her yanımızı... Sonumuz hayır olsun... Girse ne olur, girmese ne olur? Türkiye Yüzme Federasyonu, milli yüzücü Derya Büyükuncu için, Guinness Rekorlar Kitabı'na başvuracakmış... Sebep de, Büyükuncu'nun 6. defa olimpiyatlara katılacak olmasıymış... Oysa federasyon o rekor kitabı için "Bizim bir yüzücümüz var, 5 defa olimpiyata katıldı, bir defa olsun dereceye giremedi, 6'ncıda da giremezse, bu kırılması imkansız bir rekor olacaktır" diye müracaat etse, daha sağlıklı olmaz mı? Ayrıcalık neden? F.Bahçe Topuk Yaylası'nda yeni sezon hazırlıklarını sürdürürken, yeni transfer Kuyt'ın dışında sadece bir futbolcuya ayrıcalık tanındı... O da Volkan Demirel... Sarı-lacivertli takım antrenman programı dâhilinde ter dökerken, Volkan denizin ve güneşin tadını çıkarmaya devam etti... Başkanı Yıldırım'ın son duruşmasına gitti... Aziz Yıldırım tahliye olduktan sonra, ilk sabah kahvaltısına giden de oydu... Ve bugün kampa katıldı nihayet. İyi güzel de bu kadar ayrıcalığın bir nedeni olmalı... Ya geçen sezon takımda en çok o yoruldu, ya da başkanın özel izni ile bu ayrıcalık tanındı kendisine... Birisi bu konuya açıklık getirirse, en azından F.Bahçe'de torpil mekanizmasının, futbolcular üzerinde işleyip, işlemediği anlaşılır belki...