Sporun başbakanı!

A -
A +

İnsanlar vardır; içimize sokasımız gelir... İnsanlar vardır; gözlerinin derinliklerinde, yemyeşil ağaçların tac olduğu, bin bir renkli çiçeklerin güzellik kattığı, yollar uzar gider... Onları sarmalasanız sevginizi belli edemez, doyamazsınız... Ama bir de, başka insanlar vardır... Hep kaçasanız, hep görmemezliğe gelmek için baş çevirip, hep uzaklaşmak istediğiniz insanlar... Onların varlığı, ruhunuzu karartır, içinizi ürpertir... *** Türkiye gündemine son hafta oturan tren kazası, Allah korkusunu, adalet tecellisini hiçe sayanların kol gezdiği bir ortam doğurdu... Vücutları parçalanmış insanların günahını yüklenmek istemeyenlerin, türlü bahanelerle, zeytin yağı gibi su yüzüne çıkmaları, vicdanları müthiş rahatsız etti... Yalanlar söylendi... Suçlar atıldı... Göz önünden kaçıldı... Tek kaçınılmayacak gerçek ise, esas suçlu olanların, kendilerini kahraman gibi görmeleri oldu... Korkmadan yalan söylediler... Utanmadan insan içine çıktılar... Sıkılmadan, mangalda kül bırakmadılar... İşte biz, böyle insanların yetkili ve yetkili olduğu bir ülkede, adaletetten medet umar haldeyiz... Evet... Adalet var Türkiye'de... Ama adaletin pençesine düşecek adam yok... *** Türkiye'nin başbakanına yanlış bilgi veriyorlar. Etrafındaki güvendiği kişiler, onu üç paralık menfaat ve yalan için satıyor... Erdoğan'ı zor durumda bırakanlar, aslında, en zor durumda tek başlarına bırakılması gereken kişiler... Zaten, başında bin bir dert var Başbakanın... İşte bu yüzden, bazen Kasımpaşalılığı geliyor aklına... Esiyor... Fırçalıyor... Basına karşı, saygı uslubünü rafa kaldırıyor... Erdoğan, sporu çok sevmesine rağmen, spora fazla bulaşmayan bir başbakan... Bu yüzden, sporu boş bırakmak istemeyenler, meydanı boş buldular ya; çirkin emelleri ve olmadık istekleri ile ortalıkta fink atıyor... Nasıl mı? İşte size Federasyon Başkanlığı seçiminden iki örnek... Birincisi... (Biz yazılanların yalancısıyız.) Levent Bıçakçı'nın listesindeki bir üye, seçim devam ederken F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırm'a bir not iletiyor: "Başkan, seçimi kaybediyoruz." Yıldırım, derhal olaya el koyuyor... Bir Başbakan gibi... Yaklaşık 25 delege ile bire bir görüşme yaparak oyların yönü Mehmet Ali Yılmaz'dan Levent Bıçakçı'ya döndürülüyor. Çünkü işin içinde, F.Bahçe'nin Haluk Ulusoy'dan istemediği bir sürü kabarık listenin, seçimi kazandırdıkları yeni bir federasyondan elde etme arzusu yatıyor hesaplarda... F.Bahçe çok büyük bir camia... Onun başkanı, kendisini "Sporun Başbakanı" gibi görmesin de ne yapsın... *** Federasyon seçimlerindeki ikinci tablo da şöyle: Oylar atılmış, sandıklar boşaltılıyor... En ön sırada oturan Aziz Yıldırım, seçimin selameti için görev yapan korumalara bağırarak azarlıyor... (Biz ekranların yalancısıyız.) "Çekilin oradan yahu... bu ne rezalet!" Görüntü alanının bozan görevlilileri böyle bir üslupla azarlayan Başkan, Her yerde "Sporun Başbakanı" gibi görüyor kendisini... Ne isterse o olacak... Sosyetinin gece eğlencesinin takılıp tepindiği; içkinin su yerine içildiği Reina'ya uğrayıp efkâr dağıtan Yıldırım o gece de boş durmuyor... Reina çıkışında fotoğraflarını çeken muhabirlere hakaret, hatta tehditler yağdırıyor... Adamlarına "Alın bunları buradan" diye talimat bile veriyor... Muhabirlere "Fotoğraflarımı çeken tokatı yer" şeklinde bağırıyor.... Bunlar Aziz Yıldırım'ı yakından takip eden gazetecilerin her defasında alışık olduğu azarlama tabloları... F.Bahçe muhabirleri yabancısı değil bu hakaretlerin... Zamanında TSYD Kupası'nı iptal ettiren, tarihe gömen bir başkan böyle bir gücün güdümü ile neden kendini "Sporun Başbakanı" gibi görmesin? Maliye bakanını kulübe kadar çağırıp vergi borçlarının affını rica eden o... Kendisine kongrede rakip çıkan başkan adayını kulüpten iki yıl uzaklaştıran o... Ortega, Washington gibi futbolculara kaptırılan milyon dolarların hesabını soranları azarlayarak susturan o... Rüştü'yü tesis içinde döven amigolarla sonradan resim çektiren, hatta Ortega'yı onların ayaklarına, derneklerine kadar gönderen o... Takımı şampiyon yapan ve "Arkasındayım" dediği Mustafa Denizli'yi bile kovan o... Rıdvan'ın kariyerini beş maçta bitiren de o... Havuzu, ikide bir "tanımıyoruz... bozarız ha" diye delmeye çalışan o... İstemediği haberi yazan gazetecilerin odasına çıkıp, azarlayan da o... Bütün gazetecilere akredite ile antrenman izleten ama sadece birisini özel uçağına alıp gezdiren, ona özel haberler verip, bu arkadaşımızı basın tetikçisi gibi kullanan da o... Say say bitmez... *** Bir F.Bahçe Başkanı sevimli, saygın birisi olması gerekirken, arkasına aldığı milyonlarca taraftarın gücü ile spor arenasında asıyor, kesiyor, emrediyor, yaptırıyor... Tamam anladık, hükümetin Başbakanı da arada bir gazetecileri azarlıyor, bozuyor, kızıyor... Ama "Sporun Başbakanı" her ortamda gücünü, sevimsiz platformlarda kullanıyor... Onun yaptıramadığı tek şey, zemini çatlaklar dolu, sahanın dört dördü asla gözükmeyen F.Bahçe basın tribünü... Eee... Bu kadar kusur kadı kızında da olur canım...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.