Ziya Taşkent, Türk Sanat Musîkisi'ne damgasını vurmuş en önemli kişilerden biriydi... Sesiyle, besteleriyle, şefliğiyle, bu ülkede çok kişinin dilinden düşürmediği şarkılara imza atmıştır Taşkent... En son röportajında "Bir günde, bir şarkıyla şöhreti yakalayıp, paraları cebine dolduranlara" olan isyanını şöyle dile getirmişti: "Elimde şu anda 50'nin üzerinde bestem var... Halkımın beğeneceği ve yıllarca unutamayacağı besteler hem... Ama şu günlerde, onları murdar etmek istemiyorum... Bu pop furyasında ne kendime, ne bestelerime yazık ederim." Evet, Ziya Taşkent, bestelerine yazık etmedi ama 1999 İzmit depreminde kendine yazık etti... Bir enkazın altında kalan, sadece sanatçının kendisi değil, onu sevenlerin ve müzik kalitesini koruyanların da sevgisiydi... *** Bir "Hüzzam" bestenin, aylar süren doğuşunun zorluğu yanında asla isyan bile etmeyen Ziya Taşkent gibi sanatçılar, günümüzde bir dakikada yapılan "Nane nane" saçmalığını iyi ki görmediler, duymadılar... Bu komik şarkıyla, televizyonların paylaşamadığı birisi, Ziya Taşkent'in büyük sanatçı kimliğiyle ömür boyu çıkamadığı televizyonlarda fink atıyor... Bugün "Nane nane"ye ve "Küstüm"e verilen değerin milyonda biri, dün ne Ziya Taşkent'e, ne de onun gibi sanatçılara reva görüldü... Reyting peşinde koşan televizyoncuların sanat anlayışları (!) ne yazık ki, evlerimizde bizim de gözümüzün içine sokula sokula, bıkmadan tekrar ediliyor... Birisinden kaçayım derken, diğerine yakalanıyorsunuz... Ankaralı Turgut'suz bir günümüz yok... Kâhtalı Mıçı'sız saatimiz geçmiyor... Lâtif Doğan'sız, Ajdar'sız programlar, sanki öksüz... "Biz Evleniyoruz"un zoraki çiftleri kapış kapış... Nur içinde yatın, ey Selahattin Pınarlar, Saadettin Kaynaklar, Osman Nihat Akınlar... Bu ülke, sizlere sahip çıkmasa da, sizlerin besteleri, bizlerin kalbinde hep yaşayacaktır... *** F.Bahçe'nin ve G.Saray'ın 100 trilyonun üzerindeki borçlarını bir çırpıda silenler, İstanbulspor ve Adanaspor'un çığlıklar içinde kayboluşuna seyirci kalabiliyorlarsa; onların vicdanı yok demektir... İşi, siyasi boyutlarıyla değil, futbol anlayışı ve eşitlik prensibiyle çözmeleri gerekirken, sadece 3 büyüklerin bitmez tükenmez istekleriyle uğraşmak, tek kelime ile ayıptır... İstanbulsporlu futbolcuların gözyaşlarını, ele güne muhtaç oluşlarını "Ohh olsun" anlayışı ile siyasi platformda tutmak, spor ahlâkıyla bağdaşmayan bir tutumdur... Türk futbolu demek, sadece F.Bahçe, G.Saray ve Beşiktaş demek değildir ki... 1926 yılından beri liglere lezzet katan bir tarihi çınarın yıkılışına kayıtsız kalmak, hangi vicdan anlayışıyla bağdaşır ki?.. Sahipsizliğe isyan eden futbolcuların seslerini kimse duymamazlığa gelmesin... Bugün onlar, gırtlaklarına bıçak dayanmış olduğu için seslerini yükselttiler... Birilerinin keyif içinde puro tüttürdükleri ortamda, onlara kurbanlık koyun gibi bıçak dayamayı bırakıp, kuru fasulye, pilava talim edişlerini hüzünle seyredip, sonra da, antrenmana çıkışlarını ayakta alkışlamalıyız... *** F.Bahçe Kulübü'nün borcu, en son Divan toplantısında açıklandığı rakama göre 60 milyon dolar... UEFA kriterlerinin yürürlüğe girecek olmasının bile rahatsızlık vermediği F.Bahçe, hâlâ daha milyonlarca doları, ara transferde saçmak için bekliyor... Bu ne bitmez paraymış... Bu ne borçtan korkmayan anlayış şekliymiş... Bu ne savurganlıkmış... 55 bin bileti, üzerindeki fiyattan değil "Teberru" ayaklarında, resmen "Karaborsa" satmasına göz yumanlar, İstanbulspor'un derdine de çare bulmak zorundadır... Stad kiralarını ödemeyen, nasıl olsa sonunda üzerine bir "Çizik" attırırız düşüncesindekiler, kafaya aldıkları Federasyon, Bakanlık ve Gençlik Spor Genel Müdürlüğü sayesinde hiç sıkılmadan ortada dolaşabilirken, acılar içinde kıvrananlara yan gözle bakıp geçmek, insani değerlerin, vicdansızlığa dönüşmüş şeklidir... Bu ülkenin parasını, üçkağıtçı futbolculara kaptırıp, sonra da yenilerine akıllanmamışcasına yine kaptıranlar ortalıkta gezecek, ama İstanbulspor gibi açlığa mâhkûm edilmiş bir takımın oyuncuları "Tarumar" edilecek haa... *** Kayırmacılıktan bir defa olsun vazgeçelim şu ülkede... Baklavaya imrenip "İki dilim ağızlarına attılar" diye yıllarca hapis yatan gençleri kazanmak için sanki ne yaptık? Sevgilisinin arabasının önünde can veren birisi için ailesine 100 milyar para veren ve de diğer ihtiyaçları için kesenin ağzını açan, RTÜK'ün "Kasımpaşalı konuşma şekline" uyarı yaptığı kişilerin, adaleti susturma taktikleri ve borularının ötmediği bir sistemin yerleşimi için ne uğraş verdik? Değerlere saygı, geçmişi unutmamak, geleceğe iyi hazırlanmak için bugüne kadar neyi değiştirdik? Futbol arenasında, İstanbul'da başka, Anadolu'da bir başka düdük çalan hakemlerle bu ligi akıbetine bırakmaktan başka ne yaptık şimdiye kadar? Üç büyüklerin şampiyonluklarından başka, hangi futbol takımımızı gönülden alkışladık? Hangisi için sayfalarda ve kalbimizde geniş yer ayırdık? "Gidene güle güle, gelene sıradan bir misafir hoşgeldini" dışında ne hoşgörü tanıdık? Bu alemde, F.Bahçe'nin, G.Saray'ın, Beşiktaş'ın "Sepeti kolunda, işleri yolunda." Ya İstanbulspor'un, Adanaspor'un? Onlar mı? "Ha suyun bu yanında, ha o yanında!"