Tersine rüzgâr!
F.Bahçe'nin istifa edip "Hatırını kıramayacağım kişiler yüzünden" diyerek tekrar geri dönen yöneticisi Nihat Özdemir'i, döndüğüne döneceğine pişman ettiler... Beyefendi, bir müddet ayrı kaldığı mikrofonların kendisine uzatıldığını görünce, başladı döktürmeğe... "Lig TV'nin decoderlerini alın... İptal ettirdiğiniz üyeliklerinizi tazeleyin... Digitürk bize para akıtamazsa durumumuz hiç de parlak olmaz, bunu bilin..." Dakika bir... Reklamları dinlediniz... F.Bahçe'nin reklam yıldızı (!) Özdemir'e, bu konuşmasını yaptıktan bir iki dakika sonra taraftarların paylaşım sitelerinden yıldırım gibi tokat geldi... "Sen başka işlerle uğraş... Biz Lig TV'yi alıp almayacağımızı sana sormayız. Boykota devam arkadaşlar!" Bu gösteriyor ki, taraftar artık boş sözlere itibar etmiyor... F.Bahçe'nin şu anda bir başkana ve onun uyum içinde çalışacağı yöneticilere ihtiyacı var... "Aziz Yıldırım'ın adı yeter" diye düşünenler haklı olabilirler... Ama Yıldırım'a duyulan sevgi şu anda "deep freeze"e kaldırılmalı ve başkan tahliye olduğunda da, o sevgi aynen tazeliğini korur vaziyette "deep freze"den çıkarılmalıdır... F.Bahçe Metris'ten idare edilemez ve de edilmemeli... Ya da sorumlu yöneticiler reklam yıldızlığını bırakıp, sarı-lacivertli takımın ihtiyacı olan, yönetici boşluğunu her alanda hissettirmemelidir... Bunu da yapacaklar, gölge kabine gibi değil; decoder reklamcılığı değil, yöneticiliğin gereklerini yerine getirmelidir... Ya yine küfür olursa? Futbol Federasyonu, göreve geldiği günden beri, en olumlu adımını nihayet attı... Artık seyircisiz maç oynanmayacak... Gerçi koca statlara kaç tane bayan ve çocuk seyirci gelecek orası şüpheli ama en azından düşünce çok güzel... Şimdi bizi, başka bir endişe sardı... Ya bayan seyirciler, erkeklere taş çıkarırsa? Ya da... "Oraya gelir, saçınızı başınızı yolarız" gibisinden karşı tribünlere sataşırlarsa... Ya da, elindeki oje şişesini, makyaj çantasını, ya da topuklu ayakkabısını sahaya fırlatırsa... Amma da senaristiz ha... İyi güzel de, burası Türkiye değil mi? Olmaz denilen her şeyin, olduğu bir ülkede, çok da fesat düşünmüyoruz herhalde... Şeker tat kaçırdı Fevzi Şeker'i tanırsınız herhalde... Güreş camiamızın, güreşirken (!) başarılı ismi... Şu anda da, son Dünya Şampiyonası'nda başarısız olmuş Serbest Güreş Milli Takımımızın başantrenörü... Dünya Güreş Şampiyonası'nın yapıldığı Sinan Erdem Spor Salonu'nda, adını madalya, kürsü, birincilik ile değil; kontrolsüz güç diyeceğimiz bir yanlışlıkla duyurdu... Neydi bu kontrolsüz güç? O dev adam, TSYD'nin akredite görevlisi Birgül Pullukçu'yu neredeyse bir el ense ile yere yapıştıracaktı... Ne için? Olmadık isteğinin yerine getirilmesini zor kullanarak yaptırmak için... Araya girenler sağ olsun... Ağzından çıkanları buraya yazmak ise ayıpların en büyüğüne ortak olmak anlamını taşır bizim için... Dünyaya kafa tutacağına, bula bula bizim Birgül'ü gözüne kestirdi o şampiyon... Ayıbın büyüğü küçüğü olmaz ama... Fevzi Şeker, bizim için şeker değildir artık... Sen önce Rus'u, Azeri'yi, İranlı'yı tuş et, sonra gel yumruğunu alnımızın orta yerine vur, eyvallah... Ama bir bayana el kaldırıp, ağzını bozarsan sana geçmişinin hatırına bile saygı göstermeyiz artık... Dua et Birgül'e... Senden şikâyetçi olmadı... Yoksa o güreşlere bundan sonra seyirci olarak bile giremezdin... Yine de yolun açık olsun... TRT'nin ayıbı İzmir derbisi'nde geçen hafta Göztepe ve Karşıyaka karşı karşıya geldi... Önemli bir maç... TRT 3 bu maçı naklen yayınlıyor... Ama tam o sırada da Serkan Balcı, Dünya Şampiyonluğu için İstanbul'da mindere çıkıyor... Birisi "İzmir derbisi" diğeri Dünya Şampiyonası... "Onlarca kanalım var" diye övünen o TRT ne yapıyor peki? Göztepe-Karşıyaka maçı ekranda, güreş şampiyonası ise o ekranın sağ alt köşesinde minnacık... Üstelik güreşin son dakikaları, İzmir'de su molası verilmiş, o bile canlı verilirken, Dünya Şampiyonası resmen iç ediliyor... Ey koca TRT ey... Serhat o gün yenildi ama tuş olmadı... Ama sen, resmen mindere yapıştın, ayıplarınla birlikte tuş oldun...