Teslim bayrağı !

A -
A +

Bilmeyenlere ninni gibi gelir belki... Bir zamanlar Taksim Stadı'nın seyirci potansiyeli; baloları ve düğünleri aratmayacak kadar şıklıkla eşdeğerdi... Bayanlar en albenili elbiseleri, erkekler fötr şapkaları ve "jilet" gibi kıyafetleri ile tribünleri olmayan ama seyyar sandalyeler üzerinde yerlerini alır ve maçı öyle izlerlerdi... Gün geldi, İnönü Stadı'nın tribünleri derbi maçlarda her iki tarafın aynı bilet kuyruklarında (üstelik bir gece önceden başlayan) dostluklar ve şakalar arasında girilen maçlarla devam etti... Sahada küfür yoktu... Taş yoktu... Rakibin sevenlerini aşağılamak yoktu... İşte, şimdi hatıralarda kalmış görüntülerden, bu günlere geldi Türk futbolu... Üç - beş çapulcunun eline kalan, buram buram rant kokan tribünler, ne yazık ki, saltanatlarını sürdürmek adına yönetimlerin, bilhassa parasal destekleriyle ayakta kalmasını bilen, sonra da işin tadını aldıkları için doymak bilmeyen "tribün liderleri" sayesinde bir "korku tüneli" haline geldi... Artık o tüneli kapatmak imkânsız... Yasa gelmiş neyimize... Biten, tribün terörü değil, biten ne yazık ki futbol sevgisi... İşin içine kaldırım taşı, kasatura, balta ve bilumum yaralayıcı aletler girdikten sonra seyircilik bizim neyimize artık... O tribünler, kendilerine çadır kurmuş, özgürlük isteyen bölücü örgüt gibi, çöreklendi futbolumuzun üzerine... Çünkü işin içinde rant var... Korku var, şiddet var, kan var... Artık aklı başında kimse, gidip de, dönemeyeceği o statların kenarından zor geçer... Futbol Cumhuriyetini, terör cuntası haline getirenler hayatlarından memnun... Zafer onların çünkü... Peki... Ya "Frankeştainleri" kendi elleri ile büyütüp, aramıza sokanlar ? Rahat mısınız şimdi ? Eleştiriyi kaldıramayan adam Tam 12 yıl... F.Bahçe başkanlığını 12 sene önce sadece "bir" oyla kazanan Aziz Yıldırım'ın, aralıksız saltanat sürdüğü sarı -lacivertli kulüpte, mesafeler kimine göre mükemmel, kimine göre ise bu zaman diliminde fakir kalınmış dönemlerin zinciri halinde geçmiştir... Tesis konusunda, kimsenin eline su dahi dökemeyeceği başarılara imza atan Yıldırım, müthiş bütçe ve harcamalara rağmen, yine de özlenen bir F.Bahçe'yi sahneye çıkaramamıştır... Teknik direktörlerin biri gelmiş, biri gitmiştir... Şampiyon yapanlar bile, bir istikrarsızlık örneği olarak Denizli ve Daum misali gönderilmiştir... Alınan futbolcuların çetelesini tutmak dahi mümkün değildir... Ekran ve objektif karşısına çıktığında, bambaşka bir kimliğe bürünen, gözlerinden alevler çıkan Yıldırım, normal yaşamındaki yufka yürekliliğini nedense hep kendisine saklamış birisidir... Güvercinlerine, köpeklerine gösterdiği sevginin, binde birini bile basına yansıtamayan, ya da bu konuda, müthiş ayırımcılık yaparak, bulunduğu konum itibariyle, herkese eşit mesafede bulunmayı hiç denememiş, aksine bir iki yandaş gazeteciyi özel koruması altına almış birisidir Yıldırım... İşte bütün bunlar bir yana, son Mali Genel Kurul'da eleştirileri, kendisine yapılmış birer hakaret olarak algılamış, hatta kürsüye çıkıp, sorularına cevap isteyen birkaç kişiyi, dövmekten beter etmiştir... Yıldırım'ın, kendisine ve yönetimine mali konularda hesap soranları, inandırıcı cevaplarla ikna etmek dururken, ortalığı gererek, bir korku toplumu kurmaya çalışması, hiç hoş değildir aslında... O muhalefet edenler "3 yıl üst üste şampiyonluk vaadiyle seçim kazanmasının" tutmayan hesap yanlışlığı karşısında bile "sindirme" politikalarıyla "gerçek yufka yürekli, merhametli" kişiliğini sadece kendisine saklaması ne yazık ki, Yıldırım'ı, sevimli duruşundan uzaklaştırmıştır... Bütün bu konuştuklarımızın "havanda su dövmek" anlamına geldiğini de biliyoruz... Kendisini ne kadar yakından tanısak da, Yıldırım böyledir, böyle kabul edilmesini istemektedir... "Beni herkesin sevmesini değil, böyle olduğumu bilmesini istiyorum" anlayışı Yıldırım'ın hem dün, hem yarın karşımıza çıkacağı profilinin aynasıdır... O aynalar, her ne kadar ışığı yansıtsa da, kişiliği ve düşünceleri asla yansıtamaz... 4 yanlış, 0 doğru 1-G.Saray teknik direktörü Bülent Ünder'in, Pino'ya, çok ağır eleştiriler yaptıktan, hatta onu takımı sabote etmekle suçladıktan sonra, yeniden forma vermesi... 2-Erman Toroğlu'nun, Cüney Çakır'ın Havaş'la seyahat edip, 50 TL taksi parasından kaçtığının yalan olduğu ortaya çıktıktan sonra, hem 180 derece çark etmesi, hem de buna yeni kılıflar araması... 3-Emenike'nin, bir hafta önce, tekme değil, karın boşluğuna gelen top nedeni ile, hakkında transfer dedikoduları çıktığı F.Bahçe karşılaşması yerine, arkadaşlarını yalnız bırakarak, sevgilisiyle gezmeyi tercih etmesi... 4-F.Bahçeli Caner'in "Ben G.Saray'da oynarken bile, F.Bahçe'nin kaybettiği her puana üzüldüm" ve de "Trabzonspor 3 büyüklerden değil" sözleri... Yanlışın, tüm doğruları götürüp, sıfırladığı defolardır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.