Yıldırım Demirören, Kulüpler Birliği Başkanlığı'na gelir gelmez ilk demecini verdi: Küme düşmenin kaldırılması için müracaat yaptık. Disiplin talimatlarında da değişiklikler yapılması için federasyona başvurduk!" İnsani açıdan baktığımızda, bu karar doğru... Kimsenin canı yanmasın, kimse mağdur olmasın, kimse yaşam koşullarından yasaklanıp, tutuklu kalmasın... Her şey güzel, tamam... Üstelik Levent Bıçakcı gibi, bu ülkede futbolumuz adına bazı tersliklere göğsünü siper etmiş birisine ricada bulunup, şike ve teşvik olaylarında uygulanacak şimdiki yasayı "kuşa çevirme" yetkisi vermenin zararlarını ve yaptırımlarını yakında göreceğiz... Geçen hafta Öcal Uluç ustamız, harika yazısında belirttiği gibi "Kimse kimseyi kandırmasın... 56 yıldır bu alemin içindeyim, birkaç istisna hariç, kulüp başkanlığı ve yöneticiliği yapanlar içinde kaybedeni görmedim" demişti... Yani, ailesini, işlerini; yönettikleri kulüpler uğruna ihmal edenler, acaba neden bu kadar büyük fedakârlık yaparlar? Ceplerinden verdikleri paralar çoğu zaman "hibe" değil, tam anlamıyla "borç" vermektir oysa... Şimdi o kulüp yöneticileri UEFA'nın üstüne basa basa uyardığı şu günlerde, "Şike ve teşvik yasasını" didiklemeye başladı... Oh ne âlâ... Yeni hazırlanan taslağa göre, şike teşebbüsünde bulunanlara hapis yolu kolay kolay, hatta hiç olmayacak... Futbol üzerinden bahis oynatan gayri resmi kuruluşların ekmeğine yağ sürecek bir yasa değişikliğinin tırpanlanması, doğrusu; başladığımız bir işi, yine bitirememenin ve bundan sonra da cıvıtılacağının sancılı işaretidir... Bırakın yasayı falan... Bırakınız tutukluları... Bırakınız, apolet sökmeyi, puan silmeyi, küme düşürmeyi... Bırakınız, futbolumuza yasak sokmayı... Gül gibi geçinirken; herkes şike lafından fazla tiksinmezken, Kulüpler Birliği, sadece kasasına girecek para uğruna ve "Bugün ona, yarın bana" acabaları içinde, şike yasasını ortadan kaldırmaya çalışırken; bize düşeni buraya yazmak bile ne kadar ayıp! Öyle çekip gitmek var mı? Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası'nda şampiyonluğu pisipisine kaçıran ama yine de 3'üncülük gibi onur verecek bir derece ile ülkeye dönen Bayan Voleybol Milli Takımımız şu günlerde yeni bir gurur tablosuna ihtiyacı olan spor sayfalarımızı süslemesini bildi... Milli Takımımızı, hem İtalya'da hem de Sırbistan'da yalnız bırakmayan 150 kişi, şampiyona bittiğinde, çok şey kazandılar ama sesleriyle birlikte heveslerini de kaybettiler... Tribünde ay-yıldızlı bayraklarla, hele Sırbistan karşılaşmasında 10 bin taraftara karşı büyük mücadele veren; İtalya ile oynanan üçüncülük maçında, salonun tek hakimi olan o taraftar, sevinçlerinin yanında biraz da buruk bir final yaşadı... İtalya'yı deviren voleybolcularımız, üçüncülük madalyası geldiğinde, saha içinde sarmaş dolaş oldular... Hatta eşleri, sevgilileri, çocukları ile bile kenetlendiler... Başkanları Erol Ünal Karabıyık'la, teknik heyetle, masörüyle yumak gibiydiler... Ama o sporcuların bir de unuttukları vardı... Tribündeki 150 cesur, ateşli ve hiç susmayan taraftar... Onlar sporcuları tribüne çağırdı; oyuncular duymadı... "Milli Takım buraya" diye bağırıp, beraber bir sevinç gösterisi sunmaya çalıştılar, olmadı... O milli takım, o Avrupa üçüncüsü bayanlar, tribünlerin suratına bakmadan çekip gitti... Arkalarında donuk ve şaşkın, biraz da sevinçleri kursağında kalan 150 kişiyi o salonda, yapayalnız bıraktı... Kısmete bak! Bir haftadır G.Saray'da konuşulan ve merakla beklenen tek şey "Acaba 3000. golü kim atacak" konusuydu... Sonunda o, 3000. gol atıldı... Ankaragücü filelerine giden unutulmaz golün sahibi, ne yazık ki G.Saraylı değil kendi kalesini avlayan A.Gücü takımından Rajnoch'tu... Kimisi tarihe geçmek için ne mücadeleler verir; kimisi de, istemeden de olsa, tarihin baş sayfalarında kendine yer bulur... Şimdi gelin de G.Saray tarihine yazın Rajnoch'u... 3000. golün sahibinin formasını ve kramponlarını müzeye kaldırmak isteyen yönetim, şimdi ne yapacağını şaşırdı kaldı... Düşünebiliyor musunuz? G.Saray müzesinde sarı-lacivert bir forma ve 43 numara, G.Saraylı olmayan bir futbolcunun kramponları... 3000. gol şerefine düşünülen tişört ve formalar da, işin çabası... Kötü kısmet bu olsa gerek...