Torbayı büzmek!

A -
A +

Ligin bitimine 4 hafta kaldı... Kaldı ama dedikodular da hız aldı... Senaryoların bini bir para... Behzat Ç de, Polat Alemdar da çözemez bu işi artık... Ağzı olanın konuşması kadar normal bir şey yok; tamam... Ama konuşurken bir izan, bir saygı ve de kelimelerin nerelere gideceğinin hesap edilmesi gerekir... Şunun şurasında iki takım kalmış ligin zirvesini paylaşan... Bunlardan sadece biri mutlu olacak... Tıpkı meydana çıkan iki müthiş pehlivandan birisinin, galibiyet peşrevi çekmesi gibi... Tıpkı, atletizmde 100 metre finalinde Usain Bold ve Tyson Gay'den birisinin ipi göğüslemesi gibi... Ya F.Bahçe, ya Trabzonspor... Bu ligin heyecanını buralara getirdikleri için ikisine de teşekkür borçlu olmamız gerekirken, onların saha dışı olaylarını, yöneticilerinin hal ve gidişlerinin günahını futbolculara yüklemek, yanlışın yüzle çarpımı, on defa karekökünün alınması, kosinüsünün hesaplanması gibi zor bir işleme eşdeğerdir... Neymiş, bir futbolcu birisine oynamış, birisine kaytarmış... Neymiş, hatır şikeleri hortlamış... Neymiş efendim, hakemler yine söz sahibi olmuş... Bunlar dün de konuşuluyordu, bugün de konuşuluyor... Ama baltayı ağacın bedenine vurmadan önce, bir-iki saniye düşünebilsek keşke... Diyebilsek ki "Yahu şu F.Bahçe ve Trabzonspor, puanın, aslanın ağzında olduğu bir ligde, burun farkıyla yarışı, taa ligin başından beri sürdürüyor... Kolay mı bu iş... Bakınız Beşiktaş nerede, G.Saray nerede... Onların uzaktan baktıkları bir mücadelenin, son kalan iki askerini selamlamayı neden bilmiyoruz..." Alkışlamak çok mu zor? Alkışlarsak bir tarafımız mı eksilir? Bir Çin atasözü şöyle der: "Bütün dünyada bir tek güzel çocuk vardır... Bütün anneler de ona sahiptir" Bizim ligimizde de, bir tek F.Bahçe, bir tek Trabzonspor var... Yermesini değil, sevmesini bilelim onları... Başkanlık farkı Hani derler ya "Herkes tahta kaşık yapar ama sapını ortaya getiremez..." Bizim ülkede, 60 tane federasyon başkanı var... Hepsini tanımasak da, mutlaka bu işe gönül verdikleri için kutlanması gerekenler çoğunluktadır... Ama şimdi burada açık açık itiraf ediyoruz... Bir başkan var ki, onu tanıdığınızda, sporu bir başka seveceksiniz... Hele bisikleti daha bir başka... Emin Müftüoğlu, hani bu işi "zevk için yapanlar sınıfının" en önde geleni... Resmiyeti fazla sevmeyen, protokolü mecburiyet dışında, ortadan kaldırmasını bilen; "hoş geldiniz" karşılaşmasını kucaklamak ve sarılmak olarak algılayan birisidir Emin Müftüoğlu... Şimdi bir dakikası bile çok kıymetli... O, dakikaları şu anda 47'ncisi devam eden Cumhurbaşkanlığı Uluslararası Türkiye Bisiklet Turu için harcıyor... Dünyanın sayılı bisikletçileri sayesinde ülkemizin en mükemmel tanıtımına öncülük ediyor... Açın TRT'yi, Eurosport'u ve her gün güney sahillerimizin insanı büyüleyen atmosferini izleyin... Bir tarafta yarış, bir tarafta inanılmaz tabiat güzelliklerinin her gün başka bir yerde "dünya premieri" var bir hafta boyunca... Ve bütün bunların arasında Emin Müftüoğlu, misafirlerini tek tek kucaklayan, onları samimi duygular içinde en mükemmel şekilde ağırlamanın kusursuzluğunu arayan; başkanlık değil bir hizmetkâr olarak karşımıza çıkıyor her dakika... Kardeşi ve kuzeni (Kuddusi Müftüoğlu, Kamil Abitoğlu) yeşil sahaların hakimliğini yaparken, Emin Müftüoğlu, dostluğun samimiyetin ve de bisiklet sporunun, Türkiye'de uzun atlamasının, başkanlığını değil, sponsorluğunu yapıyor adeta... Hadi gelin; böyle bir adamı kutlamayın; sevmeyin, saymayın bakalım... Hakeme bak hakeme! Aslında bu fotoğrafa resim altı bile yazılmaz... Çünkü her şey ortada... Bir karenin, bir hakemi bu kadar güzel anlattığına yıllardır şahit olmadık... Polislik mesleğini de aynı zamanda sürdüren hakemimizin, sert görünümünü sahalara da taşıyarak, otorite sağlamaya çalışıp, futbolcuları sindirmesi; itiraz edenin canını yakması, daha doğrusu korkutması, pek görülmemiştir... Ama Bünyamin Gezer, belki "yufka yürekli" imajını, bu görüntüleriyle maalesef silen sempatikliği unutan birisidir... Gelelim fotoğrafa; ne yapıyor Bünyamin Gezer? Sahalarımızın hırçın futbolcusu Emre'nin ağzını kapatmaya çalışıyor... Neden? Çünkü belli ki Emre, rakip futbolcuya pek de iyi şeyler söylemiyor... Belki de çok ileri bile gidiyor... Bu Emre'nin ilk yaptığı iş değil zaten... Sahada İsviçreli futbolcuyu kovalaması; bir başka maçta "boğazını keserim" işaretini yapması; Macaristan milli maçında basın tribününe "nah size" diye o malum kol işaretini iki defa tekrar etmesi daha unutulmadı... Ama Buca maçındaki bu Emre'yi takım arkadaşları sakinleştireceğine, Bünyamin Gezer, "Aman Emreciğim, ağzından fena bir şey çıkmasın" diye frenliyor... Şimdi soruyoruz Bünyamin Gezer'e... Burnunun dibinde bu kadar sayan söven birisine "dur" demenin yolu böyle midir, yoksa kart göstermek midir bunun karşılığı? Büyük hakem olabilmek işte bu yüzden kolay değil... Öyle değil mi Sayın Gezer? NOT: Emre, Buca maçını sarı kartsız tamamladı...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.