F.Bahçe, kışla yazı karıştıran bir takım sanki... Ne "Ak üstünde, kara görmek" istiyor, ne de "Cansız koyundan süt sağmaktan" vazgeçiyor... Terazinin kantarını elinde tutanlar, eksik gramajlı mal satan esnaf gibi, hesap yanlışlığı içinde... Sanki tüm işler iyi gidiyormuşcasına, bu camiada tüm yamukluklar, tüm olumsuzluklar, kilim altına toz süpürürcesine, yok ediliyor... Gerçekleri ve geleceği, pembe gözlükler arkasından görmek için tüm zorlamaları yapanların, bir gün kara gözlükler arkasına gizlenecekleri gün de gelecektir... Devlete olan,120 trilyon lira vergi borcunu sildiren yönetim, ara transferde yine milyon dolarları çil çil dağıtmaktan vazgeçmedi... Üstelik mafyanın bile devreye girdiği Beschastnykh'in alınmasında, haraç vermekten bile çekinmedi... Hatta "İşi tatlıya bağladık" diye ucuz kurtulunan bir avantanın verilmesine bile bayram yaptı... 4 yıldan beri, her transfer döneminde gündeme gelen Hakan Albayrak'ı, sonunda en verimli çağında değil, emekliliğine çeyrek kala renklerine kattı... Elindeki Tuncay'a, Semih'e, Cem'e, Ali Güneş'e, Ali Akdeniz'e yazık değil mi? Şimdi Rebrov, Beschastnykh ve Kemal'e yer açmak için bakın kimler feda edilecek... Bakın yeni bir huzursuzluk, nasıl bu takımın kapısından içeri girecek? Ortega'nın huzuru zaten yok, daha da nasıl kaçacak? Şampiyonluğa oynayan bir takım, ligin ortasında, eğer yarı yarıya değiştiriliyorsa, bunda tuhaflıktan da öte, başka şeyler aramak lâzım değil mi? Takım, ezeli rakibine üstelik 50 bin seyircisinin önünde yenilmiş, soyunma odasında tüm futbolcular, yöneticiler tarafından kutlamadan geçiriliyor... "Helâl olsun size... Müthiş bir mücadele örneği sergilediniz" diye... Üstelik 100 bin dolar prim sözü de veriliyor... Biraz insaf beyler... Beşiktaş karşısında koca 90 dakikada tek şutu olmayan, tarihindeki, rakip kaleye tek şutsuz maçtan sonra, F.Bahçe'deki şu tuhaflığa bakın... Bir yönetici çıkp "Takım böyle oynasın, yenilgi önemli değil" diyebiliyorsa, F.Bahçe'de neyin hedeflendiğini kestirmek zor olur... Bu takım şampiyonluğa mı oynuyor, yoksa taraftarıyla kafa mı buluyor? Ezeli rakibine yenil, puan farkı 9'a çıksın, sıralamada dördüncülükte kal, sonra da "Bravo, helâl olsun, alın size prim" gibi saçmalıklar ortada dolaşsın... Yönetici olmak için, sadece parası olmanın geçerliliği, bir gün F.Bahçe'de yerini, dileriz amatör ama hedef belirleyici kişilere bırakır... Geçen haftaki büyük maç öncesi, valiliğin, emniyetin beraberce stadlara girmelerini yasakladığı amigolara, af çıktı biliyorsunuz... Affı isteyen, başta Aziz Yıldırım ve diğer iki kulübün başkanları... Yani o yasaklı amigolar kısa zamanda uslandı, tribünlere dostluk getirdi haa... Yönetimleri tehditleri, bitmek tükenmek bilmeyen istekleri karşısında, bu yasaklılara boyun eğen başkanlar ve onların arzularını emir kabul eden yetkililer ne kadar masum olabilir ki? İbrahim'i üzüm çiğner gibi kramponlarıyla neredeyse delik deşik yapmaya çalışan Fatih'in, yasakları kalkan amigoların alkışları arasında sahadan çıkarken ettiği küfürler, televizyon kameralarında hâlâ saklı duruyor... Ve Fatih kahraman, ayakları, beli, sırtı kemik zarına kadar çiğnenen İbrahim ise neredeyse vatan haini oluyor... O Fatih, G.Saray'dan F.Bahçe'ye geldi... Alkışlarla karşılandı, el üstünde tutuldu... Ama o alkışlayanlar, son 6 yılda tek şampiyonluğa imza atan, F.Bahçe'den kovulup, G.Saray'a giden "Haim Revivo'ya" vefâsızlık yapıp "Hain Revivo" damgasını vuruyor, Revivo yazan formaları toplayıp yakıyor... Alın size bir tuhaflık daha... İnsan yaşamında, farkına varmadan çok defa ehliyetsiz bir sürücünün aracına binmiştir muhakkak... Başı gözü Allah'a emanet... Ne kadar iyi düşünürseniz düşünün, ne kadar destek verirseniz verin, ne kadar iyi niyetli olursanız olun, F.Bahçe bu kadar harcanan transfer paralarına karşın, Oğuz Çetin gibi futbolu büyük ama teknik direktörlük apoleti olmayan birisine nasıl teslim edilir ? F.Bahçe'de NasretinHoca hesabı "Ya tutarsa" anlayışı hakim olduğu ve bazı yağcılardan destek gördüğü müddetçe, bilimsellik, ciddiyet ve ileriye dönük yönetim anlayışı yer bulamaz... Başarı ne zaman tesadüflerle gelmiştir ki? 3 maçta, 5 puan kaybeden bir teknik sorumluya, 15-20 milyon taraftarı bulunan bir takımın akıbeti, hangi mantık, hangi yönetim kafası ile verilmiş olabilir? Milyonların sevgilisi bir takım, iyi araba kullanıyor diye, sanki, ehliyetsiz sürücüye teslim... "Tuhaflıklar Cumhuriyeti" yaşanacak yer değil, kaşınacak bir yer olmaya devam ederse, buna çanak tutan tuhaf yöneticiler, nasıl milyonların önüne "Büyük yönetici" olarak çıkabilir? Bu işler bu kadar basit mi ki?