Toplum içinde sivrilenler, sadece dikenini başkalarına batırıp, can acıtarak gündeme oturmaz... Kabadayıların silah gölgesinde ve fedailerine akıttıkları paralar sayesinde, koltuk sahibi olmak başkadır... Beyin ve vücut dilini, hizmet genişletme eylemini, herkesin yararına kullanıp, aranılan isim olmak başkadır... Birisinde, güç egemendir... Birisinde, ileri görüş ve plânlı çalışma... Yaşantıyı, yarınını hiç düşünmeden "Ağustos böceği" misali akortsuz saz çalarak algılayanlar, hep geleceği düşünen, karınca misali çalışanlarla bir olabilir mi? *** Aslında, ligdeki konumu itibari ile, çok fazla büyütülecek meselesi olmayan Beşiktaş'ta, nedense işler iyi gitmiyor... Bugün, yere göğe sığdırılamayan F.Bahçe, siyah-beyazlı takımdan sadece bir puan önde... Üstelik, Beşiktaş tüm büyük maçları atlatmış durumda ve rahat konumdayken, en büyük olumsuz eleştirilerin odağındaki takım olmaya devam ediyor... Çünkü... Sahada oynanan futbol gündemde değil... Bu takımı idare edenler ve menajerinde bütün mesele... Taraftarla, kan uyuşmazlığı yaşanıyorsa, bunun sebebi ne F.Bahçe yenilgisi, ne de 8-0'lık Liverpool hezimetidir... Üstelik Beşiktaş, hem F.Bahçe'yi, hem de Liverpool'u yakın zamanda yenmiş bir takım değil mi? *** Beyefendilik konusunda herkesten, hâttâ "Popstar Alaturka" yarışmasındaki jüri üyeleri Bülent Ersoy ve Armağan'dan bile tereddütsüz "10" numara alabilecek Ali Gültiken gibi birisinin, seyircinin alkışları ve övgüleri arasında gönderilmesi, bardağı taşıran ilk damladır Beşiktaş'ta... Neden kovuldu Gültiken? Sinan Engin'e yer açabilmek için... Çok mu lâzımdı? Çok mu gerekliydi? Üstelik, tribünler bu olay gerçekleşmeden tavrını da koymuştu "Sinan Engin'i istemeyiz" diye... Dikkate bile almadılar... Duymadılar... Yine de, bildiklerini okudular... Ve takımın, taraftar ile akordunu resmen bozdular... *** Bütün bunlara sessiz kalmak zorunda bırakılan, "Bu takım, haysiyetli futbol oynayacaktır, belki küme düşecektir ama taviz vermeyecektir" diye prensipleriyle teknik direktör olarak kabul edilen Ertuğrul Sağlam, sanki gizliden gizliye, bir "Baba Kılıcı" ile karşı karşıya bırakılmış oluyordu... Beşiktaş Yönetimi, nedense bir şeyi asla kabul edememenin acısını çekiyor şimdi... Tribünden gelen bir başkanın, bu işi daha iyi bilmesi gerekirken, tribün inadına tavır takınması, sonunda isyanı körüklemiş ve o rüzgarı, tersine estirmeye başlatmıştır... Adı "Sözünü tutamayan" ve de "Dediğini yapamayan" başkana çıkmıştır önce... Sonra da "Yeter Demirören, yeter" diye "İsyan damgası" yemiştir... Ne acıdır bütün bunlar... Cebinden dünyanın parasını ver... Uykusuz geceler geçir... Dert üstüne dert edin... Ama sonunda bunlara muhatap ol... *** Beşiktaş'ın başına geçirilen bu huzursuzluk külahı, artık kolay kolay çıkmaz o kafalardan... Yakışmasa da kalır, yakışsa da... Çünkü, çenelerin bir "Porche" hızıyla çalıştığı, herkesin konuşmak zorunda kendini hissettiği bir ortamda, lâf çatışması ve karar yanlışlıkları, bir kulübü "sıhhatli" idare edememenin sancısını da beraberinde getirir ve getirmiştir de... Türkiye'de hakem mekanizması belli... Üzerlerine bu kadar, top tüfekle gidilen camianın, hata üstüne hata yapması kaçınılmazdır... Bir taraftan Erman Toroğlu'nun aşağılayıcı eleştirileri, onları adam yerine koymayan "kabadayı" tavırları, bir tarafta, taç atışını bile bahane edip "Hakkımız yendi" feryatları ile ortalığı savaş alanına çevirenlerin eyyamcılığı; ne yazık ki hakemlik müessesesini "kum torbasına" çevirmiştir... Beşiktaş'ın menajeri, her ortamda mikrofon ve kameraya olan hayranlığı yüzünden sadece "tek taraflı konuşma hastalığına yakalananlar sınıfına" girerek, modaya uymak zorunda kalınca, Beşiktaş, susmayan, hep ağlayan kulüp yapılmıştır... *** Devir ağlama devri değildir... Bugün Sivasspor'un, Kayserispor'un, Manisaspor'un, Denizlispor'un hakları yenmiyor mu? Onlar "cazgırlık" yapmıyorlarsa efendiliklerindendir... Basın gücü olmadığından suskundurlar... Türk futbolunun, bugün her dalında yanlışlık yapılıyor... Nasıl ki, antrenmanda bile izlemediği bir adamı, milli kadroya alan, göreve geldiği günden beri takım omurgası kuramayan "Lokum gibi bir gurupta" bize ecel terleri döktüren Fatih Terim, hata yapmıyor mu? "Dünya yıldızı" diye, ülke olarak bağrımıza bastığımız Roberto Carlos, milyonların gözü önünde "Su terbiyesizliği" aktörü olmuyor mu? Federasyonumuz; tribün anarşisine "Dur" diyemeyen yasaları çıkaramayan, uygulayamayanlar; o tribünlerdeki terbiyesizlere uyup, ağzını bozan seyirciler, hata yapmıyor mu? Basın da dahil, herkesin hata yaptığı bir ortamda, eline benzin bidonu alıp, Beşiktaş'ta olduğu gibi olayların üstüne üstüne gidenler, bir durun artık... Bir durun ki; sahadaki futbolcularınız ve "Adam gibi adam, Ertuğrul Sağlam" dediğiniz genç hocanız nefes alsın... Bu alemin oksijeni, hepimize yeter yahu...