Ne özlem bitti, ne hasretlik... Buram buram; benliğimizi saran ayrılık, ne ümitlerle tekrar kapımızı çalıp, bizi kucaklayacak, biz ona yapışacaktık... Öyle de oldu... Nasıl da sarılmıştık... Sanki, çocukluğundan beri beklediği sevdalısına sarılan iki aşık gibiydik... Sökemediler, koparamadılar, sadece baktılar meraklı gözlerle... Biz hasretliydik... Biz sevdalıydık... Biz çoook bekleyenlerdendik... --- Küresel ısınmanın, dünyamızı değiştirdiği ilk yaz mevsiminde, suya, serin havaya hasret kalmıştık ama flaş transferlerle karşımıza dikilip "Hoş bulduk" diyen lig kadar, kimseye hasret değildik... "Özlem bitiyor" diye papatya falına baktığımız uzun günler sonunda, bambaşka bir frak, bambaşka bir yürekle karşımızda bulduğumuz ligi, sarıldığımız gibi, bırakıp itiverdik... O sevdalı, o özlem dolu lig, bize hem "aşık" hem de "maşuk" gibi geldi önce... Peki ya sonra? Yakışıklı değildi, uzun lepiska saçlı hiç değildi... Yüreğinde sevda çiçeği değil, elinde kaktüs çiçekleri vardı sanki... Battı her tarafımıza... Aşk öpücüklerini kondururken, acı çektik, canımız yandı, sevdamız azaldı... Bu lig, bizim sevdalı ligimiz değildi ki... Bu lig, bizim yolunu gözlediğimiz, uğruna fedakârlık yaptığımız lig hiç değildi ki... --- Trabzonspor, sahasındaki ilk maçta 5 maçlık sessizliğe mahkum edildi ilk etapta... Daha başına gelecekler, bununla kalsa iyi... G.Saray'ın, Bursa deplasmanından dönerken, taraftarı taşlandı, yürekleri korku ile dağlandı... Kanlar aktı, delikanlılık yağmalandı... Beşiktaş'ın, Kasımpaşa ile Atatürk Olimpiyat Stadı'nda oynadığı maç öncesi, ekranlar önünde tribün savaşı yaşandı... Maç bitimi, artık standart haline gelmiş, tenha yollarda "taş savaşı" yapıldı... Yine kan aktı, yine başlar yarıldı... İkinci ligde Sakaryaspor; Altay maçındaki olaylar nedeni ile 3 maç seyircisiz oynama cezası aldı... Daha ilk iki hafta, işte ligimizin bir kaç örnekle acıklı hali... Maç seyretmesini bilmeyenlerin "toplanma arenası" statlar, artık çekilmez hâl aldı... Giden pişman, gitmeyen fişman! --- Yasadan korkmayan, cezayı takmayan insanların, Türk futboluna katkıları, sadece "ayıp" olurken, eğitimsizliğin bir defa daha ülke karnesine fatura edilmesi ise, bizim "spor nasıl seyredilir" dersimizdeki eksiklik olarak gözüktü... Demek ki artık yapılacak tek şey var... Maça geleceklerden "iyi hâl kağıdı" değil, "psikolojik bozukluğu yoktur" raporu aranmalıdır artık... Kafayı çekenlerin, üstüne üstlük, bir de "haplananların!" cesaret bulduğu kabadayılıkları başka türlü önlenemez ki... Hasılatı kurtarma adına, ne olduğu belirsiz kişileri statlara toplama anonsu yapanların, artık elini vicdanlarına koymaları gerekir... Besledikleri amigolardan harçlıklarını kesmeleri ve onların esiri olmaktan kurtulma zamanıdır şimdi... Tribünde "İ.... basın, bunu da yazın" diye tüm basını "aşağılık sözlü" emellerine âlet edenlerin başındaki kişilerin, bu basında yazı yazmaları engellenmeli ve aramıza aldıklarımız, tekmelenmelidir... Çünkü onların anlayacakları dil budur! --- Geçtiğimiz Salı günü, kendimizi bir anda Van'da bulduk... Bizi oralara götüren güzellik, Gündüz Tekin Onay'ın yıllardır üzerinde durduğu bir büyük projenin ilk etabının meyvelerini toplama imecesiydi... Aman Allah'ım... Bir çocuk ordusunun içinde, dünyamız değişti... Futbola sevdalı, gençlerin, ehil hocalar elinde taaa Van'da başlattıkları "Grassroots Projesi" bizi gerçekten çok duygulandırdı... Ayaklarına kadar gittiklerimizin coşkusunu gördüğümüzde "Ne iyi etmişiz de, gelmişiz" diye düşündük bütün kalbimizle... Geleceğin Türk futboluna aday yıldızlarının, belki de en erken görücüsü biz olmuştuk... 250 çocuk... 250 yüreği futbola sevdalı, gözlerinde geleceğin parıltısı ışıldayan çocuk... Futbol cambazlıklarının yanında, aldıkları terbiye ve gösterdikleri saygı ile de, Türk sporuna yeni bir nesil geldiğini gören ve bununla gururlanan bizler, Gündüz Tekin Onay ve onun tayfalarının önünde saygı ile eğildik, onlara sevgi ile sarıldık... --- Gündüz Hoca, "Bunların hepsi birer yıldız olmayacaklar belki... Ama hepsi birer aklı başında kaliteli seyirci olacaklar" dediği o çok şey anlattığı sözcüklerle, Türkiye'nin gelecek seyirci potansiyelini tarif ediyordu... Çünkü bu gençler, Van Futbol Köyü'nde sadece sporun inceliklerini değil, spor yapmanın ve seyirci olmanın ahlâkını da beyinlerine kazımışlardı... Bugün sayıları 250... Ama yarın bu 2500 olacak... Onlar,yurdun her tarafına yayılacak yeni bir anlayışın ilk temsilcileridir... Etkileyecekleri kişilerin çığ gibi büyümesi ile de, kazanacak olan, sadece Türkiye ve Türk futbolu olacak... Evet... "Orda bir köy var uzakta" O köy, Gündüz Hocamızın, Anadolu'nun en ucunda temelini attığı, ahlâklı sporcu, ahlâklı seyirci modelinin yeşerdiği yer... O köy, yakında her şehirde meyvelerini verecek... Ve biz görmesek de, gitmesek de, gözünü kan ve kavga bürümüş bugünün seyirci profili "dipten tepeye" değişecektir... Geliniz; o köylere, hep beraber sahip çıkalım...