UEFA'nın 36. Olağan Kongresi'ne ev sahipliği yapmanın ötesinde, kendimize pay çıkardığımız başka konular da var... Kimisi "UEFA'yı kafaya aldık." Kimisi "Platini söz verdi." Kimisi de "UEFA bizim işimize karışamaz" diye ahkâm kesti... Türkiye'de her işin kitabına uydurulma gayretleri içeren yapısında, böyle düşünmemiz normal ama bunun adı tam bir hayalcilik aslında... Başbakanımızın duygusal konuşmasına bile kıllarını kıpırdatmayan UEFA heyeti, kesin ve net tavrını ortaya koyup "Her şeyi iyimser şekilde düşünüyorsunuz. Doğrudur... Ama biliniz ki bir sistemimiz var ve bunu bugüne kadar böyle uyguladık. Bu saatten sonra da değiştirmek çok zor." Gerek Platini ve gerekse Genel Sekreter Infantino, açık açık, anlaşılmaz kelimeler içermeden, gözümüzün içine baka baka, üstelik Başbakanımızın olduğu bir yerde bu kadar açık konuşarak, UEFA'nın kaytarıcılığa izin vermeyeceğinin altını çizdi. Her şey bu kadar açıkken "UEFA'yı kafaya aldık" ya da "UEFA bizim işimize karışamaz" gibisinden, yarım su dolu bardağın sadece dolu tarafına bakıp, üst kısmındaki boşluğu görmemek, gerçeklerden kaçtığımız anlamını taşımaz, taşıyamaz... Türk sporunu 9 aydır şike ve teşvik gibi, belki doğru, belki tamamen yanlış söylemlerle, davalarla bu hale getirenlerin hepsini masum görmemizi kimse beklemesin... Çünkü bu işe inanmayan UEFA gerçeği karşımızda ve beklediği cevap için de vakit yok artık... Ne cezası bu? Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK) ciddiyetini iki olayda ziyadesiyle zedelemiştir... Birincisi... Beşiktaş'ın saha kapatma cezasını, G.Antep Büyükşehir kupa maçına denk getirerek, ligdeki cezayı, kupada çektirmiştir... İkincisi... Bu defa F.Bahçe'ye acele verilen 2 maçlık seyircisiz oynama cezasının birini Samsunspor ile oynanan kupa maçına denk getirmiştir... Peki bu iki maçta taraftar olarak sahaya dolan bayanlar seyirci sayılmıyor mu? Peki cezanın adı "Seyircisiz oynama cezası" değil midir? Hele Saracoğlu'nu dolduran 45 bin kişi bu maçın seyircisiz oynanmadığının delili olamaz mı? Mehmet Ali Aydınlar'ın, Futbol Federasyonu Başkanı olduğu dönemlerden kalma bu özel mükâfatlandırma cezası; içinde buram buram haksızlığın tüttüğü bir uygulamadır aslında... Seyirci, erkek de olsa, bayan da olsa seyircidir... Ya cezanın adını "seyircisiz" olarak benimseyip, kimseleri stada sokmayacaksın; ya da "bayan seyircili ceza" adıyla, futbolda yeni bir literatür açacaksın... Hatta UEFA Başkanı Platini'nin önerdiği gibi, seyircisiz yerine "Bayan çığlıkları ve çocuk cıvıltıları içinde oynama cezası" konmalı bunun adı... Ama ne çareler üretirseniz üretin bu, dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan bir ceza nedeniyle, Türk futbolunda cezaları, bahşiş gibi sergilemektir... Daha da açıkcası, futbolu yönetenlerin, tarafsız değil, kulüp sevgilerinin ağır bastığı bir "şeker dağıtmanın" doğurduğu yanlışlıktır... Kupa Statüsü, Madde: 8 Türkiye Kupası Müsabakaları Statüsünün 8. Maddesi şöyle der: "Tüm kupa müsabakalarında gider ve hisseler kesildikten sonra, kalan net hâsılatın yüzde 60'ı galip takıma, yüzde 40'ı mağlup takıma verilir." Bunda, anlaşılmayan bir taraf var mı? Yok... Ama Beşiktaş'ın G.Antep Belediyespor; F.Bahçe'nin Samsunspor ile oynadığı kupa maçlarında, ev sahibi takıma verilen seyircisiz (!) oynama cezası nedeniyle, peki o dağıtılacak hâsılat ne oldu? Buhar mı, yoksa kitabına mı uyduruldu? Ya da, el altından konu başka türlü mü halledildi? İnönü Stadı'na gelemeyen 25 bin, Saraçoğlu'ndaki en az 40 bin kişilik seyirci hâsılatından pay alamayan, dolaylı yoldan adeta kendilerine ceza uygulanan G.Antep Büşükşehir Belediye ve Samsunspor; neden sesiniz çıkmıyor? "Hak arama" denilen bir olaydan haberiniz var mı? Haa... "Sana ne be kardeşim" diyorsanız, yolunuz açık olsun... Sahi o zaman, bize ne?