Ya hep, ya hiç!

A -
A +

Futbol basit bir oyundur demek, bu oyunu murdar etmek anlamına gelmez... Basit denilen bu oyun, büyük kitleleri peşinden sürüklüyorsa; rant kapılarını ardına kadar açıyorsa, bu oyunun aktörleri ve sahneye koyanları, işi ciddiye almalıdır... Holosko'nun, Servet'i sersem ettiği çalımlardan sonra bulduğu gol, karşılaşmanın her zaman olduğu bol skorlu biteceği sinyalini vermişti... Nitekim bu dakikadan sonra başımızı sanki bir tenis maçındaymış gibi, bir sağa, bir sola çevirirken, boyun fıtığı olduk... İnönü'de sahneye konan oyunda, bencillik kol gezmeye başladı... Hilbert'in, boşta otobüs bekler gibi duran iki arkadaşı yerine kalede saçma sapan gol aramasının ardından, cesaretlenen Eskişehirspor, topu kenarlara taşımasını birazcık iyi yapabilse, ilk yarının skorunun, yine 3'lük sınırı aşacağını yaşayacaktık resmen... Alper Potuk'un cezalı olmasını fırsat bilerek Necip, Veli, Oğuzhan ile rakip kaleye bindirmeler yapan Beşiktaş, çok zorluklarla ürettiği gol pozisyonlarını, cömertçe harcamanın sıkıntısı içinde, devreyi sadece 1-0 önde kapatmasına şükretti... Tribünlerin, takımlarına karşı olan küskünlükleri dün gece de sürdü... Bir kısım seyirciler hâlâ daha Samet Aybaba'ya ve Quaresma'sız Beşiktaş'a alışamadıklarını maçlara gelmeyerek protesto etmeye devam ediyor akıllarınca... Sahada, müthiş koşan bir takım olacak; en çok gol atma şerefine erişecek; Oğuzhan gibi Türk futboluna yeni bir yıldız kazandırılacak ama siyah-beyaz renklere gönül verenler, evlerinde oturacak... Yok öyle mavili... İkinci yarıda iki takım da hızlarını kesmeden yola devam etti... Onlar sahada koştu, biz tribünde yorulduk... Sanki kitaplarında "Ya hep, ya hiç" yazıyordu... Zaten bu karşılaşman galibi kim olsa yazık olacaktı...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.