Şampiyonlar Ligi'nde, çeyrek final vizesi için Avrupa'nın iki devi geçen hafta karşı karşıya geldi... Bir tarafta, ilk maçı deplasmanda 2-1 kazanmış Liverpool... Diğer yanda, son şampiyon Barcelona... Müthiş rövanşta, futbol adına ne kadar güzellikler varsa, peş peşe sıralandı... Kalitenin, heyecanın doruk noktasına çıktığı maçta, gülen taraf, 1-0 yenilmesine rağmen Liverpool oldu... Buraya kadar, her şey normal... Tabii bize göre... Ya sonrası ? HHH İşte bundan sonrası, bizim ülkemizde asla rastlayamayacağımız, bize ters gelen, yanından bile geçemeyeceğimiz, hâttâ, belki bir yüz yıl bile göremeyeceğimiz cinsten manzaralar... Büyük çoğunluğu "liman işçisi" olan Liverpool taraftarları maç sonunda sadece kendi takımlarını değil, kupaya erken veda eden son şampiyon Barcelona'yı da çılgınca alkışlayarak, onlara teşekkür ediyor... Ve 45 bin kişilik Anfield Road stadı, adamı yürekten bağlayan ve yüreklerden geri gelen seslerle çınlatan şarkıyla inliyor: "You Will Never Walk Alone" Yâni... "Asla yalnız yürümeyeceksin" Tek bir kişinin falso yapmadan, daha doğrusu, bizim "Pop Star" yarışmalarında hep duyduğumuz "detone" olmadan, dünyanın en büyük korosunun söylediği bu şarkıya, o gün birileri daha eşlik etti... Anfield Road'daki bir avuç Barcelonalı taraftar da, en hüzünlü günlerinde, gözlerinden yaşlar dökülerek, Liverpool taraftarıyla aynı şarkıyı söyledi... HHH Göz kamaştıran bu tablo bir ibretlik vesikadır... Zaten maç bitiminde Liverpool'un İspanyol teknik direktörü Rafael Benitez, oyuncularının müthiş oyunundan övgü ile bahsederken esas pastayı taraftarı için ayırttı: "Onlarla gurur duyuyorum... Haklarını asla ödeyemeyiz... Çünkü onlar, dünyanın en iyileri olduklarını bir kez daha kanıtladılar..." 18 Premier Leaque, 5 UEFA Şampiyonlar Ligi, 3 UEFA Kupası, 3 Avrupa Süper Kupası kazanmış İngiliz futbol liglerinin en köklü (1892) takımı Liverpool, iyi günde, kötü günde hep yanında olan seyircisiyle hak ettiği övgüyü bir defa daha aldı... 2005 yılında İstanbul'da oynanan, devresini 3-0 yenik kapattıktan sonra, karşılaşmayı 3-3'e getiren ve de penaltılarla Milan'ı devirip şampiyon olan Liverpool'un, o gün Olimpiyat Stadı'nı dolduran seyircisini unutabildik mi ? Başarılar asla tek başına kazanılmıyor ki... Arkanda, liman işçilerinin çoğunlukta olduğu bir müthiş koro olduktan ve onların asla detone olmadan söyledikleri "Asla yalnız yürümeyeceksin" şarkısı olduktan sonra, kim başarıyı yakalayamaz... Kim, mutlu olamaz ki? HHH Mâzisi başarılarla, müzesi kupalarla dolu bir takımda George Gillett ve Tom Hicks'i hangimiz tanıyor ? Onlar bu kulübün Amerikalı iş adamı başkanları... Onların işleri kulüp yönetmek... Ekrana çıkmak, manşetlerden inmemek gibi hobileri yok... Ortalığı kızıştırmak uğruna, ona buna lâf sokuşturmak, rakip takımları aşağılamak, hakemleri cendereye almak gibi lüksleri hiç yok... Onların taraftarlarının ağzından "Burası bilmem neresi... Buradan çıkış yok" Ya da... "Dışarıda dayak var" gibi tehdit kokan sözler çıkmaz... "Ulusoy'un uşağı i.... hakemler" gibi öfke dolu kelimeler, o taraftarın ağzına hiç yakışmaz... O liman işçileri, sadece ve sadece; hayatı boyunca bir çok hata yapan bir babanın, öldükten sonra tekrar dünyaya gelerek, yaptığı yanlışları telâfi etmesini anlatan "Carousel müzikalinin" bitiş parçası olan "Asla yalnız yürümeyeceksini" söylerler ve dinletirler... Bu şarkı ninni değildir... Narkoz hiç değildir... Bu şarkı, futbola duygusallık katan ve adeta başarıyı çağıran coşkudur, dopinktir... HHH Şimdi dönüp, şu günümüzdeki lig yarışlarına baktığımızda, karşılaştığımız "utanç tablolarına" bir bakın... Kasımpaşa Stadı'nda, rakip takımın ikisi komalık olan, 8 futbolcusu yaralanıyor... Başkent'te, 3 bakanın gözleri önünde, taraftar coplanıyor, tribünler yağmalanıyor ve ambulanslar hastanelere peşi sıra yaralı taşıyor... Sokaklarda kovalamaca... Döner bıçaklı adamlar, ince kıyım; delici aletli kişiler, adam şişlemek için fırsat kolluyor... Hiç günahsız kişilerin, camları kırılıyor, arabalar tekmeleniyor... Ve bütün bu çirkin tablolara, bir de yönetici geçinen kişiler çomak sokuyor... Bu da yetmiyor, televizyonlarda "al geri, ver ileri" komutlarıyla, kendilerini Türk futbolunun "şoförleri" zannedenlerin "ara gazları" ortalığı velveleye veriyor... Bu nasıl futbol anlayışı, bu nasıl futbol sevgisi, bu nasıl şampiyonluk mücadelesi ? Adamlığa değil, vahşiliğe ve tetikçiliğe dayalı bir düzenin içinde, futbol zarifliği ve heyecanı, tabii ki olmaz... Ve tabii ki, Edirne'den ötedeki başarılar, hayal bile edilmez... HHH "Fırtınada yürürken, başını hep dik tut... Ve karanlıktan sakın korkma... Çünkü sonunda, altın renkli bir gök yüzü, Ve mutluluğun gümüşten şarkısını bulacaksın... Hayallerin sarsılsa da, alt üst olsa da, Rüzgarda yürümeğe devam et... Yağmurda yürümeğe devam et... Kalbinde umutla yürümeğe devam et... Ve bil ki, hiç bir zaman yalnız yürümeyeceksin... Asla ama asla, yalnız yürümeyeceksin..." Bir gün bizler de, yalnız yürümeyeceğimiz "futbol sevdalılarının çemberinde" kalmayı öyle arzuluyoruz ki ?