İnsanın, önüne çıkarılan engellere karşı hep bir isyanı olmuştur... "Buradan geçmek yasaktır" tabelası, nedense, müthiş alımlı bir "afet" gibi ilgi çeker insanda... Gel de bu yasak yerden geçme! "Buraya çöp döken eşşektir" diye yaz yazabildiğin kadar... Sabahleyin çöp yığınlarının kokusu yayılır penceremizden odamızın derinliklerine... Hız sınırı, park sorunu, tüm engellemelere, yasaklara rağmen "vız gelir, tırıs gider" bizim insanımıza... *** 80'li yılların sonlarına doğru, ortalıktan kalkan spor dostlukları, yerini kin ve öfkeyle birlikte kavgaya bırakınca "sporsever" bir anda "olaysever" oluverdi... Bir zamanlar, en kritik "derbi" maçında bile, aynı tribünü paylaşıp, gürültüsüz patırtısız coşkularını yaşayanların, bir anda kin ve nefretle yoğrulmaları, ekonomik şartların ağırlığı ve bölgesel göçlerin çoğalmasıyla sporu, spor kılığından çıkıverdi... Ne zaman ki; Doğu'nun ezilmiş, İstanbul yaşantısına imrenerek bakan insanları, şimdinin 15 milyonluk "kozmopolit" kentine akın etmeye başladı, işte kavga ve çekememezlik de peşinden geldi o zaman... O kıskanılarak bakılan, yaşantılarıyla hep özendiren insanlar oralardan kovularak, "maçlara gelmeyin, çünkü artık tribünler bizim" denilerek, spor zevkinden mahrum edildi... Çünkü işin içine, yönetimlerce beslenen, onlar sayesinde çok büyük iş yapıyormuşçasına destek gören, rakip taraftara korku salan, yeni bir seyirci portföyü sokulmuştu. İyi güzel de "Aşk ile öksürük, hiç bir zaman saklanamaz" ki... *** Kanunlara saygılı olmak hepimizin görevidir... 5149 sayılı "Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun" son çare olarak yıllar sonra yürürlüğe konulurken, Türk insanının bu yasaya mutlaka saygı göstereceği düşünülmüştü... Ama nasıl ki; kapkaça, adam öldürmeye, yaralamaya karşı yürürlükte olan yasalar bulunmasına rağmen, hapishanelerimizin tıklım tıklım dolması engellenemiyorsa, bu son yasa da tribünlerdeki düzensizliği, terörü önleyemez hale getirilmiştir... Yasadaki tüm cezai sorumlulukları hikaye gibi görenler, araya torpil için kulüp yöneticilerini, hatta başkanları sokup, işin içinden "tereyağından kıl çeker" gibi sıyrılınca, 5149 sayılı yasa pek dikkate alınmaz oldu Türkiye'de... Çünkü, yöneticilerin, ortalığı yangın yerine çeviren beyanatları karşısına dikilmesi gereken yasanın maddeleri, tribünlerdeki "menfaatçi amigoların" sindirilmesi, bu kanunla önlenebilecekken, ne yazık ki, yine vurdumduymazlık ve işi idare etme yolu, bu hayalleri yıkmıştır... *** Ve sonunda iş "3 büyüklerin" yöneticilerinin de onayıyla, Sayın Valimiz tarafından "şıppadak" çözülmüştür: "Bundan böyle derbi maçlarda deplasman takımının seyircisi, stada alınmayacaktır!" Olay bu kadar basit işte! Kanun ortada dururken, böylesine "dünyada ilk" olan bir karara imza atanlar, futbolu "rekabet ortamından" çıkararak güzelleştireceklerini zannederken, bir gün, yanılgı içinde olduklarını er geç anlayacaklardır... Doğu'da her gün, yollarda mayın patlatılarak, kalleşçe karakol bombalanarak, çoluk çocuk milletin nefretini kazanan bölücü örgütün faaliyetleri karşısında, o yollardan bir daha geçmezsek, o karakolları güçlendirmezsek, çoluk çocuğumuzu koruma altına almazsak, teslimiyetçi olmaz mıyız? Bir avuç "tribün teröristinin" futbolseveri rahat bırakmayan, aşağılayan, küfüre alıştıran, kavgaya karıştıran tutumunu önleyemeyelim; bunun yerine "maça gelme kardeşim" diyelim; öyle mi? *** 21. asırda, yönetimlerce beslenen, rantı seven "50 amigoya" teslim edilmiş Türk futbolu, en güzel kenar süsü olan seyirciyi sahalardan kovarak sevdirilemez, geliştirilemez... "Yassah hemşerim" diyerek stad önlerine bile sokulmayacak bir rekabetin olmadığı mücadelelerden, şampiyon çıksa ne yazar? Basını aşağılayan, kapısına dayanan amigolara bedava bilet dağıtan, onlara cep harçlıkları sunan, çeşitli imkânlarla (otopark, büfe, tuvalet v.s) rant sağlayan, sonra da bunlar yüzünden, gerçek sporseveri, maç izlemekten mahrum bırakanlar, şimdi kına yaksın... Kendin pişir, kendin ye... Takımına ölürcesine aşık taraftar bu yasağa, etkisini de, tepkisini de yakında gösterir... Tribünleri, kanunları işletmemekle bir avuç amigonun ihtirasına teslim edip geri çekilmek; futbolumuzu öksüz bırakmakla eş değer bir düşünce değil midir? Bilinmelidir ki "Sis, yelpaze ile asla dağıtılamaz!"