Bu ülkede, magazin basını ile spor basının işine kimse akıl erdiremez... Dönen dolapları gazetelerine aktarmak için yarışanlar, aslında bunların yarısını bile yetiştiremez sayfalara... Her gün, hatta her saat sevgili değiştirenlerin hızına nasıl yetişsinler ki?.. Zina kavramının kenar semtlerde kaldığı bir devirde, sevgili ayaklarında karı - koca hayatı yaşayanların bolluğu, her geçen gün artarken, ahlâki değerlerin iflâsı hiç konuşulmuyor ki... Neymiş efendim, güzel ilişki varmış aralarında, mutluluktan uçuyorlarmış, Allah nazardan saklasınmış... Eskiden pul koleksiyoncuları vardı... Şimdi "Sevgili koleksiyoncularından" geçilmiyor bu ülkede... *** Televizyonda magazin ve şov programlarında aynı isimler dolaşır, üç aşağı, beş yukarı... Şu "Ankaralı Turgut'un" hikmetini bir anlayan varsa anlatsın bize... Adamı programa çıkartmak için, ne uğraşlar veriyor televizyoncular... Söylediği parçaların "Sanatsal" değerini birileri bize bir izâh edebilse... Ya "Küçük Ceylan'a" ne demeli? Eskinin miniği, şimdinin bir kaç evlilik yapmış türkücüsünü, eğer o gün televizyonda görmemişsek, Türkiye'nin başında karabulutların dolaştığına hükmederiz sanki... Ceylan gibi bir kaç türkücü, bir kaç standart isim, hep televizyonların gündeminde ve birilerinin güdümündedir... Evlerimiz onlarsız olmuyor... Arkalarındaki isimlerin gücü, sanatlarının gücünden belli ki çok üstün... Ve magazin programları... Sanatsal değeri, hatırsal değerinin yanında sinek vızıltısı kalır... İşte biz böyle bir eğlence sektörünün ışığında birilerini alkışlamak zorunda bırakılıyoruz... *** Şu günlerde yine hakem yaygaraları ile ortalık inletiliyor... Yanlış düdüklerle canının yandığını iddia edenler, ortalığı savaş alanına çevirdiklerinin bile bile farkında olmalarına rağmen, spor gündemini işgâl etmeye devam ediyor... Sanki her biri Ceylan, her biri Turgut... Başkanına şirin gözükmek ve bir sonraki kongrede tekrar yönetime girebilmek için, en ateşli tavırlarıyla, futbol kültürlerini (!) basın önünde haykıranların cazgırlığı, magazin basınını hiç aratmayacak çirkinlikte devam ediyor... Transfer döneminde, milyon dolarların hesabını bilemeyenler, bir puan kaybında tüm suçu hakemlere yüklemekteki ustalıklarını mükemmel sergiliyor... Boş kaleye topu yuvarlayamayan futbolcusu mâsum, 90 dakikada bir iki yanlış düdük çalan hakem neredeyse vatan haini... Öyle ki, Başbakan'a şikayet dahi edilmek üzere hazırlıklar yapılan hakem müessesesi, bundan böyle hangi sıhhatli karara imza atabilir ki? Sen adamı aşağıla, neredeyse ekmek paranı çalmakla suçla, hainlikle damgala, sonra da bu vatandaştan adil yönetim bekle... *** Korkutma ve sindirme sanatının, lâf yarışı haline getirilmesine seyirci kalan, hâttâ bunun böyle olmasını isteyen basınımızdaki yangın körükleyicileri, hallerinden memnun olurken, futbolumuzun üzerindeki kara bulutların dolaşması, onları hiç rahatsız etmemektedir... Anadolu'da neredeyse kelle koltukta maç yöneten, dayak yiyen, kafalarına atılmadık madde bırakılmayan, anaları, avratları, çocukları aşağılanan hakemler, gözlerden uzak olmanın dezevantajlarıyla görev yapmaya çalışırken, kimseden alkış almıyor... Göz önünde olanlar ise hakaretlerin en büyüğüne uğrayıp "Emek hırsızı" olarak ilân ediliyor... Şampiyonluğun gözlerini kör ettiği, bu uğurda kendilerinden başka herkesi karalama politikası güdenler, ellerindeki siyasi, maddi ve de basın gücünü kullanarak, futbolumuzu katlettiklerinin farkında değiller... Çünkü onların gözü, paradan başka bir şey görmez ki... Hata insanlara mahsustur... Başkalarını karalayarak reyting peşinde koşanlar, bir defa olsun aynaya bakıp, kendilerinde de bir sevimsizlik görebilseler, günah mı olur? Şu bilinmelidir ki; Türk futbolu bağıra bağıra, çekile çekile, bir uçurumun kenarına getirilmiş haldedir... Son dokunuş olmadan, birileri çıkıp, piyasanın bu cazgırlarına "Dur" demelidir artık... İş işten geçtikten sonra, hep beraber ağlayıp "Bir zamanlar maziye bak, ne kadar şendik" gibi, acıklı aşk şarkıları söylemeyelim...