Karşılaşma öncesi, stad hopörlerinden bir acıklı şarkı: "Yazıklar olsun... Kaderin böylesine yazıklar olsun..." Orhan Baba'nın o buram buram isyan kokan şarkısı Olimpiyat Stadı'nı çınlatıyordu. Üstelik üst üste defalarca çalınışının altında da hep birşeylerin anlatımı saklıydı. İsyan sadece kadere değildi. İsyanın adresleri belliydi taa baştan. Samet Aybaba'nın bırakıp gittiği Trabzonspor'a "emanetçi" diye getirilen bir hoca dün adeta ders verdi herkese. Turgay hoca, sahaya çıkardığı kadroya aşıladığı hırs, inanç ve futbol aşkıyla gözlerimizin pasını aldı. Trabzonspor'da herkesin bir görev anlayışında olması ve disiplinden kopmayışı onların İstanbul'dan yüzleri ak, başları dik dönmesinin mükafatı oldu. Hasan Üçüncü, İbrahim Ege, Erdinç Yavuz gibi gençlerle G.Saray'a kafa tutmak herkesin harcı değildir. Dün Trabzonspor bunu başardı bizce. Hani "iş başa düşünce, kara tavuk çift yumurtlar" ya, Turgay hoca da emanete ihanet etmeyen biri olarak takımını Olimpiyat Stadı'ndan iyi bir skorla çıkardı. G.Saray'a gelince. "Değirmen kedisi" gibi arada bir mırıldanırcasına dişini gösterdi o kadar. 11.dakikada sezon başından beri rakip forvetlere çok cömert davranan De Boer yine yaptı yapacağını. Fatih arkadaşlarından alamadığı pası Hollandalı eski üstaddan alınca, affetmedi. Bu gol, adeta G.Saray'ı yaktı, yıktı. Hırslanacaklarına, Trabzonspor'un tam saha parselinin içinde kayboldular. Hele Yattara'nın golünden sonra ise ne ruhları kaldı, ne de arzuları. Terim'in ilk yarının iki suçlusu olarak gördüğü Abdullah ve Berkant'ı çıkarıp, Arif ve Prates'le hırs aşılamaya çalıştığı G.Saray'da fazla değişen bir şey yoktu. Maçı kurtarmak için çaba harcayanların sayısı kaytaranların yanında adeta "devede kulak" kaldı. O ilk yarıda komaya giren G.Saray'a artık kemoterapi bile fayda etmez haldeydi.