Geçim derdi olmayan birisi çıktı ortaya "terbiyesizler" diye tüm spor basınına salladı... Hipokrat yemini etmiş bu kişinin, hobi olarak yaptığı ama büyük rant kazandığı bir mesleğe saygısızlık etmesi karşısında herkes sus pus... Neden? Çünkü o adamın omzumuza yakıştırdığı "terbiyesiz" apoletine kimse kendini lâyık görmedi... Görmedi ama "bana ne" boş vermişliği ile de, mesleğine sahip çıkmadı... Eee... Bu kafa, bu mantalite bizlerde olduğu müddetçe, daha çok kişi çıkar ortaya ve bizlere "terbiyesiz" de der "ahlâksız" da... *** "25 yıl hakemlik yapan adam psikopat olur" Bu sözler yorumcu Ahmet Çakar'a ait... Adam sadece kendisini değil, tüm hakemleri "manyak" sanıyor... Hakemlik yaptığı için, ruhi dengesinin bozulduğunu, paranoyaklarda görülen bazı belirtilerin kendinde de olduğunu iddia eden adam, çıkıyor ortaya, saçma bir lâf edip, tüm spor basınını hedef tahtası yapıyor... Televizyonlarda çok çabuk karaladığı futbolculardan, hakemlerden farkımız olmadığını sanıp, sallıyor da sallıyor... Bugün yaşam seviyesinin ferahlığını borçlu olduğu spor âlemi, nasıl bir "Frankestain" ortaya çıkardığını şimdi yeni yeni fark ediyor... Onun yarışı Erman Toroğlu'ndan, daha kaba, daha tetikçi, daha sevimsiz olabilmek... Çünkü, kendisinin de ifade ettiği gibi, Toroğlu ile kıyaslanmanın farklı bir şey olduğunu "Fille gergedan kıyaslayamazsınız... İkisi de 4 ayaklı, ikisi de kaba mahluklardır... İkisinin de eti kalındır..." diyor... Benzetmeye bakın... Fil ve gergedan... *** Toroğlu'nun, yaptığı terbiyesizliklerin, küstahlıkların yarısını yapmadığını itiraf eden, sonra da "Benden korkmazlar, aksine severler" mantığı ile teselli bulan Çakar, her ne kadar "Benim lâfım adama batmaz" dese de, biz aynı kanaatte değiliz... "Terbiyesizler" lâfı her spor yazarına batmıştır... Gerçi, aramızdan, birkaç taraftar bulacağı itirafını yapmazsak, Çakar'a da ayıp etmiş oluruz... Ama bulduğu o taraftarların da kendisinden asla bir farkı yoktur... Yâni, ya gergedandır, ya fildir, ya psikopattır... Hiç hak etmeden gelinen bir koltukta oturup, ahkâm kesmek, herkesi kendisini dinlemek zorunda bırakmak, söz hakkı vermemek, sadece kendi söylediğinin doğru olduğunu zannetmek, reyting denilen televizyon aldatmacasıyla, bünyesinde kendine yer bulabilen bu adamdan, biz daha, çoook hakaretler duyarız... Belki bir kaç gün sonra, bize sadece "terbiyesizler" demekle kalmaz, kadın satıcısı, yumuşakçalar gibi yakıştırmaları da lütfeder! Çünkü bu spor basını, birkaç kişi hariç, lâfları sadece hazmederse, sus pus olursa olaylara "Bana demedi ki" mantığı ile yaklaşırsa, Çakar gibiler ekran bülbülü olmaya devam eder... *** Şimdi çıkmış ortaya "TSYD (Türkiye Spor Yazarları Derneği) bana spor müsabakalarına giriş kartı vermiyor" diye sızlanıyor... Bir de kart verselerdi sana haa... Bir de yanımıza oturtsaydık maçlarda haa... Selâm verip, borçlu çıksaydık haa... O ancak, rüyasında bile göremeyeceği meslek kartını alamamanın acısıyla, sadece, kendi malı sandığı televizyonlarda, ona buna sallayıp, cebini doldurmanın yolunu arasın... Ama bu devirler de bitecek bir gün... Reyting uğruna, toplumun ahlâk duygularıyla oynayan, Türkçe'nin konuşma adabını ayaklar altına alan yorumcuları bünyesinde bulundurmanın acı faturası, bir gün nasıl olsa, televizyonlara çıkacaktır... Nasıl mı ? Bir film içinde, sigara görüntüsüne izin vermeyen RTÜK, kameraların objektifine bakarak, evimizin taa orta yerine giren, çoluk çocuğun genç dimağlarına argo, saldırganlık, saygısızlık ve de terbiyesizlik şırınga edenlerin ağızlarına fermuarı nasıl olsa çekecektir... Madem ki, toplum ahlâkından bahsediyoruz, madem ki, dürüstlükten ve eğitimden bahsediyoruz, o halde ekranlardaki terbiyesizleri susturun bakalım sayın RTÜK yetkilileri... *** Türkiye'de "Tribün anarşisi neden bitmiyor" diye yırtınıp duruyor, çareler üretmeye çalışıyoruz... Anlı şanlı televizyonların, paranın şakulunu kaçırıp, diğer dürüst meslektaşlarının inadına milyarlar saydığı, bizlere "terbiyesiz" yakıştırmasını, hiç çekinmeden sayanlara tanıdığı prim yüzünden, bu gibiler susmaz, bülbül olur her zaman... Erman Toroğlu-Ahmet Çakar reyting savaşı yüzünden kaybedilen güzelliklerin farkına varamamak çok acı... Çok yazık, bunların varlıklarıyla televizyonculuk yaptığını zannedenlere... Çok yazık, bunlara gazetelerinde yer verip, gerçek spor yazarını ezdirenlere... Çok yazık, mesleğine sahip çıkamayan ama zaman zaman atıp tutan eyyamcılık yapanlara... Ve çok yazık, mesleğimizin kıymetini bilemeyenlere... Bizim meslek "yel değirmenleri" değildir... Bizim mesleğe her saldıran Don Kişotları, adam yerine koymamak, karşılarına aslanlar gibi dikilmek çok mu zor... Vakit geçiyor, trenin raylarının yönü, bazı makasçılar yüzünden değiştiriliyor... Biz hâlâ daha sessiz, hâlâ daha işin farkında değiliz... Düğün bitmiş beyler, kınayı ne yaparsanız yapın artık...