Öyle aceleci, öyle telaşlı, öyle safız ki... AB (Avrupa Birliği) ağalarının bizi aralarına kabul etmeye niyetli olduklarının sinyalini aldığımız anda, sanki 40 yıllık birlik üyesi havalarına girmedik mi ? Belki, 15, belki 20 yıl, belki de ömür boyu oyalayacakları bir kabul için, bu kadar ümit dolu olmamız tek kelime ile saçmalık değil mi? Hani iş aramak için gittiğiniz şefin "Sen CV'ni sekretere bırak, biz seni en kısa zamanda ararız" aldatmacasına, bile bile hevesleniriz... İşte biz, böylesine saf, böylesine iyimser duygular içinde, bir türlü, ayağımızı yorganımıza göre uzatamayız işte... *** "Dolaylı vergiler, en adaletsiz vergidir..." diye, her gün halkın arasına girip, onları bilinçlendirme broşürleri dağıtan TÜDEF (Tüketici Dernekleri Federasyonu) bir de örnek veriyor... 1990 yılında 0,25 YTL olan benzinin bugün ulaştığı 2.590 YTL lık tırmanışındaki dolaylı vergi oyununun, Türkiye'yi, dünyanın en pahallı yakıtını kullanan ülke haline getirmesinin "övünülecek" değil "dövünülecek" bir durum olduğu belirtiliyor.... Doğrudur; çünkü, biz sesimizi, tepkimizi asla gösteremeyen, saf bir topluluğuz... Sesini yükseltenlerin, sesinin kısıldığı bir anlayışın insanlarıyız... Toplumları yöneten, yönlendiren basınımızın, benzin zamlarını iç sayfaların taa diplerinde küçücük, arada bir minik indirimleri ise baş sayfadan vermesi, alışkanlık haline gelmişse, zaten bunda, yapacak bir şey yoktur... *** Hani "Ayranımız yok içmeye, tahtırevanla gideriz tuvalete" hesabı, biz, aynadaki boyumuza posumuza bakmadan havalara girmekten de asla vazgeçmeyiz... Dünyada, sadece 150 adet üretilen çok özel arabanın, 5 tanesini bu ülke insanı sipariş veriyorsa, daha neyi anlatalım... Birkaç gün önce okuduğumuz haber, bunun yanında solda sıfır kalsa da, yine de sporumuzun ne hale geleceğinin tipik bir örneği olduğu için, satırlarımızın içine almak zorunda kaldık... Futbol Federasyonu devrim niteliğinde (!) bir karara imza atarak, yabancı sınırını ardına kadar açacakmış... Yâni, şu anda 6 yabancıya izin veren Federasyon, İngiliz modeliyle (!) sınırları kaldıracakmış... Ve sonuçta, Türk futbolu, dünya plâtformunda eşit şartlarda yarışabilecekmiş... Hesabı, kitabı yapmışlar beyefendiler... Varsın Türk gençleri, top toplayıcı olsun, varsın tribüne çıkıp seyirci kalsın bütün bu gelişmelere... *** F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın, devletin zirvesine kadar taşıdığı "yabancı sınırlamasının kaldırılması" isteğinin, bu kadar kısa zamanda hayata geçirilecek olması, aslında zaten yetişmeyen Türk futbolcusunun da, daha yeşermeden kuruması anlamını taşımayacak mı ? Sen, 100 milyon dolarlık borç içinde yüz, sonra da "Yabancı sınırlaması kalksın" diye yeri göğü inlet... Yok öyle tahtırevana binmek... Önce tıpış tıpış gidecek vergini, borcunu ödeyeceksin, UEFA Kriterleri'ne harfiyen uyacaksın, sonra da, havanı atacaksın... El şeyiyle koltuk kurtarma operasyonlarına, devletin ve geldiği günden beri ona buna şeker dağıtır gibi ulûfe dağıtan Federasyonun, bir çeki düzen vermesi gerekir... 10 milyon işsizin kan ağladığı Türkiye'de, borç içinde yüzüp saltanat sürenlerin bitmek bilmeyen isteklerine, birilerinin dur deme zamanıdır artık... *** 6 yabancının bile lüks sayılacağı bir ülkede, sadece bir elini değil, ikinci elini de bal kavanozuna sokan, üstelik, Federasyondan da "Bana, Anzer Yaylası'ndan bal bulun" isteğinde bulunan kulüplerin, öncelikle alt yapılarına eğilmeleri gerekirken, işi, hava atarak çözmek istemelerini, anlamak mümkün değil... Sevgili köşe yazarı arkadaşımız Şirin Berber, aynı zamanda Büyükşehir Belediyesi'nin alt yapı hocası... Onların gurubunda F.Bahçe de var... Şirin, önceki hafta, yabancı hocalarının 12 bin Euro, yardımcısının 6 bin Euro aldığı sarı-lacivertli takımı, yol parası bile bulamayan, prim olarak "akbil" verilen gençleriyle 2-0 yendi... Şirin'in aldığı parayı burada yazmaya insan utanıyor... Demek ki, her şey yabancı hayranlığı ile değil, bazen de bilek gücü ve inanmakla oluyor... Öyleyse "El ile gelecek bayramdan, bize ne" ki... Bazen, bir şey isterken, günü değil, geleceği düşünmek, o insanları, daha unutulmaz yapar...