Esad tarihin yanlış yerinde durmakta ısrar ediyor. Bunun ülkesine ve insanlarına maliyeti korkunç boyutlara vardı. Binlerce insan hayatını kaybetti ve binlercesi de yaralandı. Milyonlarca insan da yerinden yurdundan oldu. Yaklaşık altı yüz bin insan komşu ülkelere mülteci olarak sağındı. Üstelik savaşın kurbanları çoğunlukla kadınlar ve çocuklardan oluşuyor. Maalesef önümüzdeki aylarda bu sayı ve trajedi artmaya devam edecek. Esad, elit birlikleri kullanarak ayaklanmayı bastırmayı denedi. Ancak asker sayısı az, ayaklanma bölgesi geniş olunca sonuç alamadı. Bu defa ülkenin harabeye dönen kuzey ve doğusunu terk etti. Şam ve ülkenin batısını korumaya çalışıyor. Esad gittiğinde, geride sadece fiziki değil, sosyal, psikolojik ve kurumsal olarak harabeye dönmüş bir Suriye bırakacak. Bütün sivil savaşlar gibi bu savaşta, uzadıkça insanların geleceğini karartan dört husus ön plana çıkıyor. Birincisi, kurumların çöküşüne ve devlet otoritesinin yok olmasına şahit oluyoruz. Bunun insanların hayatına yansıması ise öncelikle güvenlik alanında görülmektedir. Ülkenin çoğu bölgesinde artık ne hak arayacak mahkeme, ne suçluları yakalayacak polis, ne de mahkûmlar için hapishane var. Böyle bir ortamda sadece elinde silah olanların sözü geçer ve kimin dost kimin düşman olduğu asla belli olmaz. Katillere, hırsızlara gün doğar, kişisel düşmanlıklar hortlar ve kaotik bir düzen hâkimdir. Yasa denetiminin ve korkunun olmadığı bu ortamda insanlarda vicdan, ahlak gibi değerler ve duygular da kalmaz. İkinci önemli nokta, yıllar içinde biriktirilen sermaye, ekonomik değerler ve ilişkilerin kısa sürede yok olmasıdır. Ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılığın yapıldığı ülkede üretim önümüzdeki yıllarda tamamen dibe vuracaktır. Mazot, gübre, iş gücü sorunu ve güvenlik korkusu, işleri durma noktasına getirecektir. Bunun anlamı açlık, sefalet ve göçtür. Üçüncü husus, toplumun refahına ve gelişmesine hizmet eden altyapının tamamen çökmesidir. Savaşta evler yıkıldı ve yıkılmaya devam ediyor. Elektrik, gaz, içme suyu, kanalizasyon, ulaşım sistemi felç olmuş durumda. Artık, eğitim ve temel sağlık hizmetlerinin, emeklilik sisteminin olmadığı bir ülkeden söz ediyoruz. Son olarak, ülkeyi yıllarca demir yumrukla yöneten otoriter rejim ve onun kurumları etkilerini ve meşruiyetini yitirirken, ülkenin bütünlüğünü korumak veya yeni politik sistem kurmak yıllar alacaktır. Türkiye yüz binlerce mülteciye kucak açarak daha şimdiden komşusu için elini taşın altına koydu. Diğer ülkelerin tutumları onlar için samimiyet testi olmaya devam ediyor...