22 Nisan Pazar günü gazetemizin 43'üncü kuruluş yıl dönümüydü. Bu vesile ile kutlama mesajı gönderen tüm kardeşlerimize teşekkür ediyorum. Allah razı olsun onlardan. Okuyucularımızın duaları bizim en büyük motivasyon kaynağımız. Bu gazeteyi kapattırmadan 43 yıldır hizmet etmesine vesile olanlardan da Allah razı olsun. Onlar bugünlere gelene kadar büyük sıkıntılar çekmişler. Biz ise en rahat dönemde keyifle çalışıyoruz... 28 Şubat sürecinin bugünlerde sorgulanıyor olması, gazetemiz çalışanlarının o süreçte çektiği sıkıntıları hafifletiyor. Muhafazakâr insanlar bu süreçte büyük mağduriyetler yaşadılar. Bugün 12 Eylül'e, 28 Şubat'a hukuk yolu ile hesap sorulabiliyor ise bunda muhafazakâr camianın ciddi emeği vardır. 28 Şubat sürecinin sorgulanmasına seviniyorum. Ama 28 Şubat'ı sadece Çevik Bir'le Erol Özkasnak yapmadı. Bana göre 28 Şubat irtica tehlikesini bahane ederek sermayenin el değiştirmesini engellemek ve İsrail ile ilişkilere zarar vermeyecek bir hükümeti, anlayışı ve dünya görüşünü iktidara taşımak için yapıldı. 28 Şubat'ın ekonomik boyutu incelenmeden hiçbir şey anlaşılmaz. 28 Şubat sürecinde 50 milyar dolarlık mali kaynağın dağıtıldığı biliniyor. O dönemde kamu bankalarından kimlere hangi krediler verildi? O kredilerin şartları ve teminatları neydi? Hangi özelleştirme ihaleleri hangi iş adamlarına verildi? Yıllara sarih karayolu, baraj, savunma sanayi gibi projelerin ihalelerini kimler aldı? 28 Şubat döneminin aktif generalleri emekli olduktan sonra hangi şirketlerin yönetim kurullarında çalıştılar? Kişisel kanaatim o dur ki, 28 Şubat'ta askerler elinde silah ve güçlü olan birer maşadır. 28 Şubat'ın gerçek aktörleri İstanbul sermayesidir. İstanbul sermayesi reklamlarla ayakta tuttuğu basını bu amaç için kullanmıştır. 2 tane emekli generali sorgulamakla bu işi geçiştirmek vicdansızlık olur. Evet, teşvik ve dolduruşla asker tank yürüttü. Silah zoruyla hükümeti ve devlet adamlarını görev yapamaz hale getirdi. Peki montaj kasetler üreterek insanları linç edenler, ülkenin parti liderlerini doktorda çekilen resimlerini yayınlamakla tehdit edenler, her gün onlarca düzmece irtica haberleri yapanlar, Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı ve Fatma Şahin komplolarını saatlerce ekranda ve gazetelerde köpürtenler askerler miydi? O dönem 50 milyar dolar askerlerin cebine mi girdi. Rakip iş adamlarını ve rakip basını 'Yeşil Sermaye' ve 'İrticacı basın' diye fişlettirenler kimdir? Bunların asker tarafından baskı altına alınması ve ekonomik faaliyetlerinin sınırlanması hangi iş adamlarının hoşuna gitmiştir? Tüm bu gerçekler orta yerde dururken hiçbir şey olmamış gibi davranmak, rövanşist hareket edilmesin diye o günlerde bu suçları işleyenleri gözden uzak tutmaya çalışmak yanlıştır. Suçu olmayan hiçbir kimse en ufak bir zarar görmesin ama darbeye fiilen ortak olan her kim ise işlediği suçun hesabını versin.