ABD, Orta Doğu'yu Kuzey Afrika ve hatta Kafkasya'yı yeniden dizayn etmek amacı ile BOP'u (Büyük Ortadoğu Projesi) safha safha yürürlüğe koymaya başladı. Türkiye 1 Mart tezkeresini reddederek Orta Doğu'nun yeniden inşasında kendini oyunun dışında bıraktı. Bölgenin en önemli aktörü olduğu halde Türkiye, projenin mimarı olan ABD tarafından karar mekanizmasının dışında tutuluyor. Kuzey Irak'taki Kürt yönetimi bile karar mekanizmasında iken stratejik müttefikimizin bizi ısrarla uzakta tutmasının gerekçesini anlamak mümkün değil. TBMM'nin tezkere ile ilgili aldığı karara saygı duyuyorum. Ama bir taraftan da iç çekerek, keşke 1 Mart tezkeresi Meclisten geçseydi diyorum. Keşke ABD'yi Kuzey Irak'taki Kürtlere muhtaç ve mecbur bırakmasaydık diyorum. Tezkerenin Mecliste reddedilmesinden sonra devlet olarak bölge ile ilgili ortaya koyduğumuz kırmızı çizgilerin tamamı çiğnendi ve biz de sınırın bu tarafında seyretmek ve yüksek sesle tepki vermekten başka bir şey yapamadık. Acaba tezkerenin Mecliste oylamasından önce Genelkurmay ve Dışişleri bürokratlarının ABD ile üzerinde anlaştığı ,"Mutabakat zaptı" kamuoyuna ve milletvekillerine detaylı bir biçimde anlatılsa idi ve MGK da topu taca atmasaydı tezkere Mecliste kabul görür müydü? Mantığım buna "Evet" diyor. Bunun neden yapılmadığını merak ediyorum. Irak'ın işgali sırasında ve devamında ABD Irak'ta Peşmergelerden başka hiçbir kesimden destek ve yardım alamadı. Hem Sünni hem de Şii Araplar ABD'ye destek vermedi. "Denize düşen yılana sarılır" misali ABD Irak'taki Peşmergelerin ipine sarıldı ve bölgedeki en önemli müttefikleri Peşmergeler oldu. Bu nedenle de ABD Kuzey Irak'ta Peşmergeleri üzecek bir adım atmakta zorlanıyor. ABD'nin; Suriye'deki Kürtleri, Esad yönetimine karşı teşkilatlandırdığı ve desteklediği, İran'daki PJAK örgütü aracılığıyla İran'ın istikrarsızlaştırılmasında Kürtleri kullanma arzusu olduğu biliniyor. Kürt kartı, ABD'nin bölge ile ilgili planlarında etkili bir kart. Bu gerçeklerin ışığında olayları değerlendirdiğimizde ABD'nin neden Türkiye'nin Kuzey Irak'la ilgili sınır ötesi operasyonuna sıcak bakmadığını anlamak mümkün. Hem PKK'yı terör örgütleri listesine alacaksın, hem Afganistan'a ve Irak'a terörle mücadele için geldim diyeceksin, hem bu mücadeleye tüm dünyayı desteğe davet edeceksin, hem de işgalin-kontrolün altındaki topraklarda listeye dahil ettiğin PKK terör örgütünün barınmasını-lojistik destek almasını ve müttefikin olan bir ülkenin sınırlarından sızarak iki günde 15 askerini şehit etmesini görmezlikten geleceksin!.. Bu çelişkiyi Türkiye'de Türk halkına izah edebilecek bir lider yok. Üç askeri kaçırıldı diye Orta Doğuyu kan gölüne çeviren İsrail'e destek verip 30 bin insanını teröre kurban etmiş bir milleti, artık boş vaatlerle oyalamak mümkün değildir. Bu konuda yolun sonuna gelindi. ABD, uzun vadede bölgede müttefiklik konusunda Türkiye ile Peşmergeler arasında bir tercih yapmak durumundadır. Hükümet, "PKK ile mücadele konusunda" artık geri adım atamayacağı bir noktaya gelmiştir. Sınır ötesi operasyon dahil her tedbiri dillendirmiş ve halkı önemli bir beklenti içerisine sokmuştur. Hem ABD hem de Irak yönetimi bu gerçeği doğru tahlil etmelidir. Konu ile ilgili olarak Başbakan Erdoğan yaptığı açıklamada, "Şu anda biz tüm uluslararası kurallara uygun olarak girişimlerimizi yaptık. Başkan Bush ile telefonla görüştük. Irak-ABD-Türkiye üçlü mekanizması ile sorunu çözme kararı aldık. Irak'ta artık bir hükümet var. Irak Hükümeti terör gruplarına güvenli bir ortam oluşturmamalı. Onları topraklarından söküp atmalıdır. Irak Hükümeti buna muktedir değilse oluşturulan üçlü mekanizma bunu yapmalıdır. Üçlü mekanizma da bunu yapmaz ise biz çekilir tek başımıza çaresine bakar, gereğini yaparız" dedi. Bu açıklamayı yaparken Sayın Erdoğan'ın yüz ifadesini televizyonlarda gördüm. Başbakan Erdoğan'ı iyi tanıyanlar, onun bu konuda son derece kararlı olduğunu, blöf yapmadığını anlamışlardır. Hükümetin konu ile ilgili etkili girişimleri sonucu ABD bu kez mesajı doğru almış gibi görünüyor. ABD'nin önerdiği, "ABD-Irak-Türkiye arasındaki" üçlü mekanizmanın üçüncü toplantısının önümüzdeki hafta Ankara'da yapılması bekleniyor. Bu toplantı sonucunda somut tedbirler alınmasına kesin gözüyle bakılıyor. Aslında Kuzey Irak'ta ipe un seren Kürdistan bölgesel Hükümeti Başkanı Mesut Barzani. ABD'nin Barzani'yi yola getirmesi gerekiyor. Peki sınır ötesi operasyon her şeyi çözecek mi? Tabii ki değil? Sorun sınır ötesi operasyonla çözülecek olsaydı; daha önce defalarca denendi, bugün PKK olmazdı. Çözümün içeride olduğunu biliyoruz. Ama askerlerimizi şehit edenlerin sıkıştığında kaçıp komşumuzun topraklarına ellerini kollarını sallaya sallaya girmelerini orada huzur içinde barınmalarını hazmedemiyoruz. Kimse de hazmedemez. İsrail'in yaptıkları Türkiye için emsal olamaz tabii ki. Türkiye Orta Doğuya barış getirme iddiasında olan bir ülke. Bu sorun diplomasi yoluyla çözülürse herkes için en ideal sonuç olur. Türkiye kendi sınırları içerisinde terörle mücadeleye ilişkin askeri-ekonomik-sosyal her türlü tedbiri almalı, sınırlarının fiziki güvenliğini en üst seviyeye çıkarmalı, diğer taraftan da PKK terör örgütünün Kuzey Irak'ta barındırılmasına son vermek için ABD ve Irak yönetimi üzerindeki baskısını artırarak devam ettirmelidir. Bu konuda özellikle Başbakan Erdoğan diplomatik tüm kanalları kullanarak ABD Başkanı Bush, Dışişleri Bakanı Rice ve ABD Genelkurmay Başkanını harekete geçirdi. İsrail-Filistin ve İsrail-Lübnan gerginliğinde de Sayın Erdoğan adeta BM gibi çalışarak tüm önemli dünya liderlerinin konuya eğilmelerini sağladı. ABD yönetiminin, Türkiye'de genel seçimlere bir yıl kaldığını, genel seçimlerden önce Hükümetin bu konuda elle tutulur bir sonuç almak zorunda olduğunu anlaması ve hükümet son çarelere başvurmadan harekete geçmesi gerektiğini kavramalıdır. İkiz kuleler vahşetini yaşadığında kimse ABD'ye "Sınırlarını iyi koru teröre sınırların içerisinde kalarak engel ol" demedi. Peki Türkiye'ye niye engel çıkarılmak isteniyor?!.