Ülkemizde 40 bin can kaybına, kimilerine göre 300 milyar dolara mal olan terörün marjinal hale getirilmesi için terörün istismar ettiği sorunları çözmeye karar veren hükümet açılım sürecini başlattı. Açılım süreci sadece Kürt kökenli vatandaşlarımızı kapsamıyor. Bu süreç; Azınlıkların haklarından Alevi vatandaşlarımızın sorunlarına, Kürt kökenli vatandaşlarımızın kültürel ve bireysel hak ve özgürlük taleplerinden inanç özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmaya kadar demokrasinin çıtasını yükseltmek için atılması gereken demokratikleşme adımlarını kapsıyor. Başbakan'ın da belirttiği gibi neredeyse 100 yıldır devam eden bu sorunları birkaç reform paketi ile çözmek mümkün değildi. Onun için kısa, orta ve uzun vadeli reformları içerecek bir süreç olarak düşünüldü. Doğu ve Güneydoğu bölgemiz için açılımın iki hedefi var. Birinci hedef reformlarla Kürt kökenli vatandaşlarımızın kültürel-bireysel hak ve özgürlüklerini genişletmek. Diğer bir hedefi de eyleme ve suça bulaşmamış terör örgütü üyelerini silah bırakıp evlerine dönmeye ikna etmektir. Hatırlayınız, hükümet açılım sürecini gündeme getirdiğinde bunun içini doldurmak ve bu konuda ortak bir çözüm üretmek için CHP ve MHP dahil tüm siyasi parti liderlerinden görüşme talep etti. Bu talebin amacı; ülkemizin milli bir sorunu olan Kürt sorunu ve onu istismar ederek şiddete başvuran terör sorununun çözümü ile ilgili ortak bir çözüm projesi üretmekti. MHP, 'asla görüşmem' dedi. CHP lideri 'Kameraların önünde görüşürüm' dedi. Hükümet BDP dahil tüm siyasi partilerle, STK'larla, sendikalarla, gazetecilerle, aydınlarla, sanatçı ve sporcular ile bölgedeki STK'lar dahil herkesle görüştü. MGK dahil devletin tüm kurumlarının görüşleri alındı. Süreç bir hükümet icraatından çok bir devlet projesi haline getirilmeye çalışıldı. Kısa, orta ve uzun vadeli reform ve girişimleri içeren süreç MGK'da da görüşülerek uygulamaya kondu. Sayın Cumhurbaşkanı sürecin başarılı olması için tüm siyasi parti liderleri ile görüştü, sürece sahip çıktı. Ama muhalefet partileri bu girişimi bir iç siyaset malzemesi haline getirdiler. İktidar partisini ve Başbakanı yaylım ateşine tuttular. Söylenmedik laf, yapılmadık tahrik kalmadı. Açılım için bir ihanet projesi dediler, Amerika projesi dediler, ülkeyi bölme projesi dediler, Öcalan'ı kurtarma projesi dediler, genel af öngörüyor dediler, dışarıdan dayatılan bir proje dediler, PKK'ya taviz dediler, şehitlerimizin kanı boşuna mı aktı dediler, silah bırakıp dönecek örgüt üyelerine para ve konut verilecekmiş dediler, dediler de dediler... Sonuçta toplumun bir bölümünü açılım sürecinin tehlikeli bir süreç olduğuna inandırdılar. Şehit cenazelerinde milletvekillerine-bakanlara gösterilen tepkinin arka planında bu propagandanın etkileri var. İncelemeden, araştırmadan 'açılımın içi boş' dediler, yanlıştı. Şimdi şehit cenazeleri gelmeye başlayınca "kan kanla temizlenmez" diyorlar. Doğru ama tüm siyasi liderlerimiz bu açılıma destek verseydi, bu proje milli bir proje haline gelseydi, bu iş iç siyaset malzemesi olarak kullanılmasaydı bugün bu noktada olur muyduk? Biraz samimiyet, biraz dürüstlük... Siyasetçiler aklımızla alay ediyor. Hem "terörle mücadele sadece silahla olmaz" diyorlar, hem de "Gelin çözümü birlikte bulalım" davetlerini mazeretlerle geri çeviriyorlar. Kısacası samimi değiller.