"Sınır ötesi harekât" dahil terörle mücadelenin güvenlik boyutuna ilişkin her türlü imkanı seferber eden hükümet, bir taraftan da ekonomik-sosyal ve diplomatik boyutuna ilişkin de 8 yıldır önemli adımlar attı. Terörün istismar ederek varlığını sürdürdüğü Kürt sorununun çözümü için de "demokratik açılım"a start verdi. Habur görüntüleri ile sabote edilmeye çalışılan açılım süreci, Türkiye'nin tüm demokratikleşme sorununa çözümler üretmek için başlatılan bir süreç. Alevi vatandaşlarımızdan azınlıklara, Kürt kökenli vatandaşlarımızdan Romanlara kadar; inanç ve ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmaktan bireysel hak ve özgürlüklerin AB standartlarında sağlanmasına kadar, geniş kapsamlı sorunların çözümünü hedefleyen bir süreç. Hükümet, bu sürecin neleri kapsaması gerektiği konusunda kurumsal ve toplumsal bir uzlaşma sağlamak için çalmadık kapı bırakmadı. MHP "gelmeyin" dedi, Baykal "kameralar önünde görüşürüm" diyerek gayri ciddi bir tavır sergiledi. Bilim adamlarından tutun da, sanatçılara, sporculara ve bölgedeki sivil kuruluşlardan STK'lara kadar herkesimin görüşleri alındı. MHP ve CHP, görüşmek ve katkı vermek istemiyor diye terörün istismar ederek kan döktüğü bir sorunu iktidar sorumluluğu taşıyanların ertelemesi doğru olmazdı. Nitekim çözüm için adım atıldığında oy kaybettireceği çok açık olduğu halde hükümet taşın altına elini koydu. Sorunu MGK'ya taşıdı. Konu MGK'da enine-boyuna incelendi, hatta birtakım rötuşlar da yapıldı ve süreç bir devlet politikası haline getirildi. Sürecin iki temel hedefi var. Hedeflerden biri Kürt kökenli vatandaşlarımızım bireysel ve kültürel demokratik taleplerini karşılamak, AB standartlarında haklar-uygulamalar getirmek. Diğer hedefi de terör örgütü üyelerinden olaylara karışmamış-suç işlememiş olanları evlerine dönmeye ikna etmekti. Sürece hem MHP, hem CHP, hem de BDP ve terör örgütü karşı çıkmasına rağmen Hükümet, kısa ve orta vadede Anayasa değişikliğine ihtiyaç duymadan atılabilecek adımları atmaya başladı: "Kürtçe öğrenimi için özel kursların açılması. TRT-Şeş'in yayına başlaması. İşkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin cezaların artırılması. Faili meçhullerin ve yargısız infazların soruşturulması. Köye dönüş ve rehabilitasyon projesinin uygulanması. Üniversitelerde yaşayan diller enstitülerinin kurulmasına izin verilmesi. Yerleşim yerlerinin isimlerinin değiştirilmesine imkan sağlanması. Yayla yasaklarının kaldırılması. Cezaevlerinde mahkumların ana dilinde konuşabilmelerinin önündeki engellerin kaldırılması. Seçimlerde Kürtçe propaganda yapılabilmesi. Taş atan çocuklarla ilgili düzenlemeler..." "Açılımın içi boş" diyenlere sayabildiğim bazı düzenlemeler bunlar. Ancak, BDP'nin ve PKK'nın açılımdan beklentisi farklı. BDP neler öneriyor? "Öcalan serbest bırakılsın. Anayasa'nın 6. maddesindeki 'Türk' vurgusu 'TC vatandaşı' olarak değişsin. Öcalan'ı övmek suç olmasın. TCK'nın 216. maddesindeki 'tahrik suçu' yeniden düzenlensin. Devlet güvenliği ile ilgili TCK'nın 314. maddesi değişsin ve KCK'lılar serbest kalsın. Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. ile 8. maddesi değişsin. Seçim barajı yüzde 2 ile 5 aralığında uygulansın, seçimlerde en az yüzde 4 oy alan partiye hazine yardımı yapılsın." Bu taleplerin bir kısmı konuşulabilir, karşılanabilir. Ama bazıları hayaldir. Peki Öcalan ne istiyor? Bölgede 99 STK'nın "silahlar sussun" çağrısından sonra açıklama yapmış: "Terörle Mücadele Kanunu kaldırılsın. Tutuklanan KCK'lılar serbest bırakılsın. Seçim barajı düşürülsün. Siyasi Partiler Kanunu değişsin. Anayasa'ya 'bu ülkeyi Türkler ve Kürtler kurdu' ibaresi konsun. Bölgeye yönetsel özerklik verilsin... Ve bunlar demokratik bir Anayasa ile sağlansın." Bu kez anadilde eğitimi unutmuş. Peki Kürt kökenli aydınlar ne istiyor? Açılımla ilgili bugüne kadar yapılanların önemli ve ancak yetersiz olduğunu söylüyorlar. Yapılanlara ilave olarak; "bütün okullarda Kürtçe seçmeli ders olsun. TC vatandaşlığı tanımı Anayasa'ya konsun. Yerel belediyelerin yetkileri artırılsın ve PKK'ya af çıkarılsın." Görüyorsunuz, bizim açılımdan anladığımız şeyle, onların beklentileri farklı. "Açılımın içi boş" diye eleştirenler hükümetle birlikte elini taşın altına koyup bu taleplerden hangilerinin karşılanabileceğini söylesinler. Madem bu sorun siyaset üstü milli bir sorun, bırakın işi sloganla geçiştirmeyi. Gelin bu taleplere nasıl bir cevabınız olduğunu kıvırmadan milletin önünde açık-seçik söyleyin. Bulanık suda balık avlamayın. "Biz bu sorunu çözeriz" demekle, gidip gözetleme siperinde "piar" pozu vermekle bu sorun çözülmüyor. Nasıl çözeceğinizi söyleyin de herkes yararlansın. Daha fazla kan akmasın. Temenniyi bırakın, kanı durdurmak için iktidar olmayı beklemeye gerek var mı? Bu sorun sadece aş ve iş sorunu olsaydı BDP, Diyarbakır'ın en zengin semti Kayapınar ile en yoksul mahallesi Bağlar semtinden aynı oranda oy almazdı. Vazgeçtik çözüme katkı vermenizden; hiç olmazsa işe bir yerden başlamış olanları ihanetle suçlamaktan ve bu işi iç siyaset malzemesi yapmaktan vazgeçin.