Kim bu Cumartesi Anneleri? Bildiğimiz faili meçhullerle çocuklarını kaybeden, onlardan yıllardır haber alamayan, yavrularının mezarını veya bir parça kemiğini bile bulamayan yüreği yanık analar. Bu analar 306 haftadır İstiklal Caddesi'nde toplanıp "Çocuklarımızın ölüsünü veya dirisini bulun" diye devlete sesleniyorlar. Devlet kurumları bugüne kadar anaların sesini duymazlıktan geldi. Bu hak arayışına bazı marjinal örgütler ve hatta bölücü örgütler destek veriyor diye onlar da potansiyel suçlu gibi görüldü. Bazen bu örgütler tarafından kullanıldılar, istismar edildiler. Ama 'akıllı devlet' bu istismarı engelleyebilirdi. Devlet kurumları bu hak arayışını makul karşılayıp bu arayışlara cevap vermek yerine bu gösterileri engellemek için polisiye tedbirlere başvurdu. Aslında böyle bir yol seçmekle onları marjinal grupların kucağına itti. Geçmişte hükümetler bu soruna neden ilgisiz kaldı bilmiyorum. Ancak; haksızlıklara, baskılara tahammülü olmadığını bildiğimiz Sayın Erdoğan'ın Başbakanlık yaptığı bir hükümetin böyle bir can yakıcı, vicdanları sızlatan bir soruna ilgisiz kalması, bu sorunun çözümünü kurumlara bırakması yanlıştı. Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz hafta Cumartesi Anneleri ile bir araya geldi. Onları dinledi. Hiç vakit kaybetmeden Meclis'te bir araştırma komisyonu kurdurdu. Tüm devlet kurumlarına, "Ülkenin başbakanı olarak bu sorunla yakından ilgileneceğim, haberiniz olsun" mesajını verdi. Vicdanının sesini dinleyebilen bir lider olarak tanıdığımız Tayyip Erdoğan'a yakışan budur. Geç de olsa bir yanlış düzeltilmiştir. AK Parti şunu iyi bilmelidir; sandıkta milletin iradesi ile Tayyip Erdoğan'ın bileğini bükemeyenler istismar edebilecekleri konular, olaylar bulmak ve sonuna kadar kullanmak için pusuda beklemektedirler. Öğrencileri, işçileri, dezavantajlı sosyal grupları sokağa dökmek için fırsat kolluyorlar. Birtakım marjinal gruplara, her gün büyük şehirlerde ellerine pankartlar tutuşturup eylemler yaptırıyorlar. Emin olun; "Eyvah PKK saldırıları durdu. Şehit cenazesi gelmiyor. Haziran seçimlerine kadar terör işi böyle giderse AK Parti'nin oyları artacak. Acaba Nevruz'da bir şeyler olur mu?" diye üzülen ve beklentiye giren muhalif siyasetçilerin sayısı az değil. Diğer taraftan, "AK Parti ve yöneticileri istismarı mümkün bir iş yapsa da, bir söz söylese de bunu sonuna kadar kullansak, kamuoyunda bu parti ile ilgili şüphe-korku ve kaygılar oluşturabilsek" diye dua eden siyasi gruplar var. İçki tartışması, heykel tartışması ve dizi tartışması bu beklentiye cevap verebilen yakın örneklerdir. Şimdi de Sayın Başbakanın Kıbrıs'ta Türkiye'ye hakaretler yağdıran marjinal gruplara verdiği tepkiyi kullanıyorlar. Hem Sayın Başbakan hem de AK Partili yöneticiler bu istismar beklentisini bilerek bunlara malzeme vermemelidir. Gecekondu yıkımına giden ekiplerin önüne atlayarak popülizm yapan, işçilerle birlikte polisin üzerine yürüyerek "bana biber gazı sıksınlar" diye can atan muhalefet milletvekillerini gördünüz herhalde. Terörle, suçla ve suçluyla mücadeleyi mazeret göstererek hukukun çiğnenmesine ne emniyet müdürleri, ne valiler, ne İçişleri Bakanı ne de Sayın Başbakan asla göz yummamalıdır. Sayın Bakanın ve Başbakanın bu konudaki hassasiyetinden endişem yok. Kuruluş felsefesinde yoksulun, zayıfın ve haklının yanında yer alacağını taahhüt edilen AK Parti, her konuda empati kurmalıdır. Öğrenciler ne diyor, ne istiyor? İşçiler ne diyor, ne istiyor? Aleviler ne diyor, ne istiyor? Kürtler ne diyor, ne istiyor? Merkezde siyaset yapan bir Türkiye partisi kendisine karşı da olsa herkesi dinlemeli, isteklerine önem vermeli. Bunu yapmaz iseniz pusuda bekleyenler onları istismar etmek için her türlü oyunu oynarlar.