Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi, gündemindeki süreli konuların yoğunluğu nedeniyle CHP'nin Anayasa değişiklik paketine ilişkin itirazının incelemesini haftaya salı gününe erteledi. TBMM'den 330'un üzerinde oyla geçen anayasa değişikliği paketine CHP mahkeme nezdinde itiraz etti. Bu anayasa değişikliği paketi referandumda milletten yeterli desteği aldığında yasalaşabilecek. Millet destek vermez ise 'yok' hükmünde sayılacak. Ben Anayasa Mahkemesi'nin henüz yasalaşmayan değişiklik paketine ilişkin bir itirazı neden incelemek üzere gündeme aldığını anlayamadım. Anayasa Mahkemesi CHP'nin bu itirazını, paket henüz yasalaşmadığı için gündeme almadan iade etmeliydi. Tam tersine mahkeme bu itirazı incelemeyi kabul etti ve haftaya salı günü programını sadece bu konuya tahsis etti. CHP'nin itirazını referandumdan 'kabul' oyu çıktıktan sonra yapması gerekirdi. Burada 'süresinde itiraz' hükmü çiğnenmiş oldu. Bu hüküm çiğnendiği için itiraz reddedilip iade edilmeliydi. Bu ülkede siviller Anayasa yapma imkânı bulamadı. Her darbeden sonra askerlerin yaptığı anayasa ile yönetildik bugüne kadar. İlk kez TBMM kamuoyunun taleplerini de dikkate alarak darbe anayasasında önemli değişiklik yapan paketi çıkardı. Ona da, "iktidar partisine seçimde puan yazar" endişesi ile ana muhalefet partisi karşı çıktı. Konuyu Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı. Anayasa Mahkemesi bu fırsatı heba etmemelidir. Eğer Anayasa Mahkemesi konuyu anayasanın kendisine tanıdığı yetki çerçevesinde incelerse sorun olmayacak ve bu paket referanduma sunulacaktır. Ancak geçmiş yıllarda olduğu gibi e-muhtıra benzeri tesirlerin altında mahkeme konuyu incelerse 'yetki aşımı' suçu işlenecek ve paket esastan incelenecektir. Peki şu anda Anayasa Mahkemesi'nin üzerinde benzer bir baskı var mı? Maalesef duyumlarımız yüksek yargının bu konuda Anayasa Mahkemesi ve üyeleri üzerine yoğun bir baskı uyguladığı yönünde. Mahkeme üyeleri bu baskıya ne ölçüde direnecekler, hep birlikte göreceğiz. Yüksek yargı organlarının başkan ve üyeleri kamuoyu önünde Meclis'ten geçen, yüksek mahkemeye intikal etmiş bir konuda açıktan açığa muhalefet etmeye devam ediyorlar. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Yalçınkaya beyanatları ile Anayasa Mahkemesi üyelerini olumsuz görüş vermeleri konusunda teşvik ediyor. Tekrarlıyorum, eğer Anayasa Mahkemesi anayasaya uygun hareket ederse bu değişiklik paketi referanduma gider. Çünkü Anayasa'nın 153. maddesi Anayasa Mahkemesi'nin 'kanun koyucu gibi' hareket edemeyeceğini belirtiyor. Anayasa'nın 148'inci maddesi de anayasa değişikliklerinde Anayasa Mahkemesi'nin yetkisi "teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır" diyor. Normalde bu yasalara uyulursa sorun olmayacaktır. Ama geçmişte 411 oyla Meclis'ten geçen bir anayasa değişikliğini e-muhtıranın baskısıyla esasa girerek iptal eden mahkemenin uygulaması hâlâ tartışılıyor. O gün Yüce Mahkeme "Anayasanın değiştirilemez maddelerine aykırılığını" ileri sürerek iptal etmiştir. Oysa bugün mevcut pakette o kategoriye giren bir değişiklik yok. "Kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı" denen siyasi partilerin kapatılmasını düzenleyen değişiklik zaten yeterli oyu alamadığı için paketten düştü. Tüm bunlara rağmen Ankara'da bu konuya ilişkin kasvetli bir bekleyiş var. Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa değişikliğini anayasanın çizdiği sınırları aşarak inceleyeceğine ilişkin duyumlar çok fazla. Anayasa Mahkemesi meşruiyetini millet iradesinden alıyor. Yüce Mahkeme millete gitmeye engel olmaya kalkarsa kendi meşruiyetini tartışma konusu yapar. Bırakın paket millete gitsin. Millet yanlış varsa düzeltsin. Doğruyu bulur milletin sağduyusu.