Referandumun bu şekilde sonuçlanmasının tek sorumlusu AB'dir. Avrupa Birliği kendilerinin de belirttiği gibi Rumlar tarafından aldatılmıştır. Ne yaparsa yapmış sonuçta 1 Mayısta AB'ye girmesi önceden garantilenen Rumlardan, AB başka ne bekleyebilirdi? AB, Rumların giriş sürecini sorunun çözümüne kadar askıya alabilseydi, o basireti gösterebilseydi, referandumdan bu sonuç çıkmazdı. AB ektiğini biçti ve sorunlu haldeki Kıbrıs'ı bünyesine ithal etti. Bundan sonra bu sorunu çözebilecek tek adres AB'dir. Bu AB'nin sorumluluğudur. Kıbrıs meselesinde bundan böyle uluslararası camia AB'yi izleyerek tavır belirleyecektir. Kıbrıs'la ilgili görüşme sürecini her türlü karalama, küfür ve hakaretlere karşı baştan beri başarı ile yürüten Türk Hükümetini ve KKTC hükümetini tebrik ediyoruz. 1974 yılından bu yana ilk ve çok önemli bir diplomatik başarı sağlamışlardır. Barış yolunda attıkları adımlara uluslararası camiadan karşılık gelmeye başlamıştır. KKTC'ye karşı uygulanan tecrit ve dışlama politikaları son bulacaktır. Gelinen noktada, Kıbrıs sorunu Türkiye'nin AB üyeliği yolunda engel olmaktan çıkmıştır. Ambargolarla boğulan KKTC'nin önünde yeni ufuklar açılmıştır. AB ne yapmalı? AB'den beklenen; "Rumların artık Kuzeyi temsil etmediğinin ve Yeşil Hattın AB sınırı olduğunun vurgulanması, Türkiye'nin AB üyeliği önünden Kıbrıs engelinin kalktığının açıklanması, AB komisyonu ile KKTC'nin doğrudan temasa geçmesi, KKTC'nin AB fonlarından ve programlarından yararlandırılması, KKTC'ye AB temsilciliği açılması ve AB'nin bu bölgede diplomatik temsil seviyesinin arttırılması. Kısacası Kuzeyin ekonomik ve siyasi izolasyonuna son verilmesi." Bunlar, hem Türkiye'nin hem KKTC halkının hem de uluslararası camianın AB'den beklentileri. Kuzey Kıbrıs'la meşru ilişki paketinin sadece ekonomik ağırlıklı olması yetmiyor. KKTC'ye, AB mali yardım yapacağına önce her türlü ekonomik ve ticari ambargoyu kaldırsın. Turizm, dış ticaret ve uluslararası kültür ve spor faaliyetlerindeki kısıtlamaları sona erdirsin. Bu arada kimse uluslararası kamuoyundan bugün hemen KKTC'nin siyasi olarak tanınmasını beklemesin. Bu hayal olur . Rusya'nın BM'deki vetosu, Yunanistan'ın ve Rumların AB'deki vetosu, bugünkü konjonktürde buna imkân vermeyecektir. Türkiye ve KKTC ortaya gerçekçi hedefler koymalı, sonradan pembeleşecek kırmızı çizgiler belirlememelidir. Türkiye ve KKTC'ye düşenler Türkiye ve KKTC hükümeti kuvvetli bir dayanışma içerisinde gerçekçi hedefler çerçevesinde uzlaşmacı ve atak bir dış politika belirlemeli ve sürdürmelidir. KKTC'yi saran siyasi ve ekonomik kuşatma ancak aktif bir dış politika ile çözülebilir. Ankara ile KKTC arasındaki ilişkinin de 'uyumlu ve güvene dayalı' bir zemine oturtulması gerekmektedir. Ayrıca referandumun bozduğu siyasi dengelerin onarılması gerekmektedir. Kıbrıs ile ilgili kapsamlı diplomatik çaba için uyumlu çalışma için ön şarttır. Uluslararası camia, bundan böyle Kıbrıs diplomasisini Başbakan Talat ile yürütmek isteyecektir. Cumhurbaşkanı Denktaş bunu hazmetmek zorunda kalacaktır.