Cumhuriyetin 81'nci yıldönümünü geçtiğimiz Cuma günü coşkuyla kutladık. Tesadüf sonucu aynı gün, Türkiye AB Anayasasına imza attı. İki tören aynı güne denk geldi. AB Anayasasına imza atarak Cumhuriyetimizi daha demokratik bir cumhuriyet haline dönüştürme konusunda önemli bir adımı daha atmış olduk. AB'ye tam üyelikten sonra Avrupa Anayasası, Türkiye'yi de bağlayacak. Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet; hedefi daha demokrat, daha adil ve daha iyi yaşam olan AB ile güçlenecek. AB'a girdiğimizde biz de 29 Ekim Cumhuriyet Bayramının yanında her yıl '9 Mayıs Avrupa Günü' nü de kutlayacağız. Birliğin sloganı "Farklılıkların Birliği" 29 Ekim günü akşamı köşkte verilen Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna katıldık. Başbakan Erdoğan AB Anayasası imza töreni için Roma'da olduğundan katılamadığı resepsiyonda basın mensuplarının ilgi odağı komutanlardı. Resepsiyona katılan gazeteciler komutanların etrafında adeta etten duvar örmüşlerdi. Resepsiyonda bazı bakanlarla Meclis başkanı da vardı. Ama her nedense eskiden kalma alışkanlıklarla, gazeteciler siviller yerine askerlerle sohbet ederek onların gündeme ilişkin düşüncelerini öğrenmeye çalıştılar. Geçtiğimiz resepsiyonlarda da bu hep böyle olur ve ertesi gün gazetelerin manşetlerini komutanların gündemle ilgili yaptıkları çıkışlar, ikazlar doldururdu. Bu son resepsiyonda gazetecilerin cephesinde değişen bir şey olmadığını, buna karşılık komutanların cephesinde çok ş eyin değiştiğini fark ettim. Yine eskiden olduğu gibi basın mensupları komutanlara görev alanları ile ilgili olsun-olmasın A'dan Z'ye her şeyi sordular. Ancak hem Genelkurmay Başkanımız hem de Kuvvet komutanları, sorulan sorulardan sadece kendi alanları ile ilgili olanlara cevap vermekle yetindiler. Sorulan siyasi soruları es geçtiler, verdikleri cevaplarda da gündemi germemeye aşır ı özen gösterdiler. Türkiye ile AB arasında müzakerelerin başlamasına ramak kalan bir dönemde TSK'nın şu anki komuta kademesinin gerçekten Türkiye için önemli bir şans olduğunu o gün akşam bir kez daha fark ettim. Tüm çanak ve kışkırtmacı sorulara rağmen, Komutanların kullandığı sorumluluk taşıyıcı uslup taktire şayandır. AB'nin çifte standartlar taşıyan ilerleme raporu, Başbakanlı k İnsan Hakları Danışma Kurulunun zamansız azınlık raporu ile ilgili sorulara bile ortamı germeyen cevaplar verdiler. AB ile ilgili olarak Orgeneral Özkök, "17 Aralık'taki AB zirvesi Türkiye'nin gelecek 10 yılı için çok önemli. Bu yolda hata yapmamalıyız" ikazını yaptı. Keşke aynı hassasiyeti Türkiye'deki bazı insan hakları örgütleri ve Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu da yapabilseydi! Hani TSK AB'ye karşıydı? ? Özkök'ten alkışlanacak sözler Orgeneral Özkök resepsiyonda sivillere çok önemli bir demokrasi dersi verdi. Hükümetlerle TSK'nın kavgalı, uyumsuz olmasının devlete vereceği zararlara işaret ettikten sonra kendisinin ve TSK'nın demokrasiye olan inancını şu cümlelerle teyit etti: "AB toplumsal bir talep. Hükümet son zamanlarda önemli konularda konsensüs arıyor. AB konusunda konsensüse dayalı bir anlayış daha iyi olur. Ben hükümetin bir organını temsil ediyorum. Hükümetin bir bürokratıyım. Hükümet ayrı, başbakan ayrı, parti ayrı. Ben hükümete bağlıyım.Yürütmede uyum önemli. Dünyada egemenlik paylaşımı kavramı yaygınlaşıyor. AB konusunda tavizin verilecek olanı var, verilmeyecek olanı var. Çıkarınıza uygun olanı yapacaksınız." Türkiye'de TBMM dışındaki güçlere bel bağlayan, TSK'nın sırtından AB karşıtlığı yürütmeye çalışanların heveslerini kursaklarında bırakacak tarihi sözler bunlar. Alkışlamaktan başka yapılacak bir şey yok. Askerleri mi daha demokrat, yoksa onları tahrik etmeye çalışan bir takım siviller mi?