Atanmışların seçilmişlerle güç kavgası

A -
A +

Erzurum ve Erzincan savcılarının kavgası toplumu böldü. Türkiye Cumhuriyeti devleti için asıl tehdidin irtica olduğunu, cemaatlerin irticayı beslediğini düşünenler Erzincan Savcısını, Batı standartlarında bir demokrasiye ulaşmanın önündeki engelin Ergenekon yapılanması olduğuna ve bu yapılanmanın ülkenin güvenliğini tehdit ettiğine inananlar ise Erzurum Savcısını destekledi. İki savcı üzerinden yürütülen bu tartışma bu kadar basit değil. Aslında bu Ankara'daki güç savaşlarının bir yansıması. AB ile tam üyelik müzakerelerini sürdüren Türkiye mecburen değişiyor. Her geçen gün Batı standartlarında bir demokrasiye daha çok yaklaşıyor. Batı standartlarında bir demokrasi de, "seçilmişler" millet iradesini temsil ettikleri için daha güçlü bir konuma sahipler. Oysa bizde 12 Eylül Anayasası asıl gücü atanmışlara vermiş durumda. Anayasa Mahkemesi, yasama organını istediğinde kilitleyebiliyor. Danıştay, yürütme organının elini konulu bağlayabiliyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, çok zorlama delillerle iktidar partisini kapatma ve siyasi yasaklanmanın eşiğine getirebiliyor. Ordu 27 Nisan muhtırasında olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararına moral ve lojistik destek sağlayabiliyor. Atanmışlar, güç birliği yaparak seçilmişleri hizaya getirebiliyor ve kendi çizdikleri çerçeve içinde hareket etmeye zorlayabiliyor. Seçilmişler, kendilerine oy verenlerin talep ve ihtiyaçlarından ziyade atanmışların taleplerini ön planda tutuyorlar. Aksi halde krizler çıkıyor. Muhtıralar, darbeler veya kapatma davaları - yargı darbeleri gündeme geliveriyor. Kısacası, bürokratik vesayet ne istiyorsa o oluyor. Ama reformların da yardımıyla Türkiye değişiyor. Batı tipi bir demokrasi yavaş yavaş hakim olmaya başlayınca bürokratik vesayetin uykuları kaçıyor. Bürokratik elit değişime karşı ittifak yapıp direniyor. Milletten iktidar olacak kadar oy alma umudu olmayan siyasetçiler de bu ittifaka katılıyor. Atanmışlardan oluşan bu ittifak seçilmişler karşısında iktidarın iplerini elinden bırakmak istemiyor. Atanmışlar, seçilmişlere karşı güvensizlik duyuyor. Seçilmişlerin Türkiye'yi böleceğini ve irtica düzeni getireceğini toplumun neredeyse yüzde 20'sine inandırmış durumdalar. Atanmışların oluşturduğu bu irtica ve bölünme korkusunu, toplum her geçen gün üzerinden atıyor. AK Parti'nin 8 yıllık iktidarında böyle bir korkunun gerçek olmadığı ortaya çıktı. Kanımca asıl sorun Ergenekon soruşturmasının verdiği rahatsızlıktan kaynaklanıyor. Savcılar ve hakimler bu soruşturma ile son 10 yılda demokratik sistemin işleyişine antidemokratik yollar ve yöntemlerle yapılan müdahaleleri ortaya çıkardı - çıkarıyor ve sorguluyor. İşte kavganın kamufle edilen gerçek sebeplerinden birisi bu. 28 Şubat'tan bu yana demokratik sistemin işleyişine hukuk dışı yollarla müdahale edenler hesap vermek istemiyor. Ergenekon soruşturması sürecinde yapılan bazı adli hatalar, sürenin uzaması belki bazı eksik ve yanlış uygulamaları da istismar ederek, bu dava engellenmeye ve boşa çıkarılmaya çalışılıyor. En azından daha fazla ilerlemesi istenmiyor. Seçilmişler, demokratik sistemin işleyişini antidemokratik müdahalelerin artık yaşanmaması için bu davayı destekliyorlar. Ama atanmışlar, geçmişte yapılan hukuksuzlukların hesabını vermek istemiyorlar. Bu davanın önüne, daha fazla genişlememesi ve kapanması için her gün yeni bir barikat kuruyorlar. Şemdinli Savcısının meslekten atılması, Ergenekon davasına bakan savcıların görev yerlerini değiştirme girişim ve çabaları ve en son 17 Şubat'ta aldığı karar ve günde 3- 5 kez yaptığı açıklamalarla HSYK, Ergenekon davasını engellemeye çalışmıştır. Yüksek yargının bu çabası devam edecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.