Türkiye Cumhuriyeti cihanda işgal ettiği mevkiye layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir. 1923" "Bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselmesiyle düşkünlüğüyle ilgili olan en önemli faktör, milletin iktisadiyatıdır. 1923" "Ekonomik kalkınma Türkiye'nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir. 1923" "Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, o on yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır. 1923" "Dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan milletler arasında demokrat doğan yegane millet Türklerdir. 1937" "Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lazım olanı yapmaya hazırız. 1923! "Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Ve Türk Milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda tereddütsüz yürümeğe devam edecektir. 1923" *** Yüce Önder Atatürk'ün değişik zamanlarda değişik mekanlarda sarf ettiği bu sözlerin içinde bugün tartıştığımız birçok konuya ışık tutan mesajlar var. İlk mesaj; Atatürk Cumhuriyetin temelinin demokrasi olduğunu söylüyor. Atatürk'ün ebebiyete intikalinin ardından yıllar geçti... Oysa bizler hâlâ demokrasinin icapları arasında yer alan laikliğin tanımı konusunda bile ortak bir yol bulamadık. Hâlâ din ve vicdan hürriyeti üzerinde tartışıyoruz; Cumhuriyet mi önde, demokrasi mi önde ? Laiklik, din ve vicdan hürriyetinin önünde bir engel mi? Veya din ve vicdan hürriyeti laikliğin teminatı altında mı? Hâlâ bunlarla uğraşıyoruz. Kendisini ilerici gören bazı aydınlarımızın başını çektiği bu tartışmalar yüzünden toplum ikiye bölünme noktasına getirildi. Devletin bazı kurumları da tartışmaların içine çekmeye çalıştılar. Gerginliklere yol açan olaylar yaşandı. 28 Şubat krizinin izleri devam ediyor. Türban YÖK ve imam hatip liseleri, kamusal alan gibi toplumun genelini ilgilendiren meseleler kangrene dönüştü. Peki ülkeyi çıkmaza sokan bu olayların faturasını kim ödüyor? Tabi ki,Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk Milleti! Darbeler ve bu kısır çekişmeler yüzünden ülkemiz 20-30 yıl gerilere gitti. Bu meseleleri zamanında çözmüş olsaydık, Türkiye dünyanın sayılı ülkeleri arasındaki yerini alacaktı. Belki de dünya meselelerinin çözümünde söz sahibi olacaktık! Türkiye hem bugünkü bulunduğu noktadan çok ileri bir medeniyete ulaşacaktı hem de Türk insanı çağdaş bir toplumun bir ferdi olmanın gururunu yaşayacaktı! Atatürk'ün istediği de bu değil miydi? *** İkinci mesaja gelince; Atatürk medeni bir ülke ve kalkınmış bir toplum olmanın en önemli şartının ekonomi olduğunu belirtiyor. Medeniyet yolunda ilerlememizin ekonomik kalkınma ile olacağını vurguluyor. Cumhuriyetimizin ilanından bugüne kadar geçen 80 yıllık süre içinde çok mesafe aldık. Sanayileşmede önemli adımlar attık. Ama bu yeterli mi? Tabii ki değil...daha alacağımız çok yol var. Atatürk'ün istediği hedeflere ulaşabilmemiz ancak onun gösterdiği yolda Avrupa Birliği'ne girmekle mümkün olacaktır. Türkiye er geç Avrupa Birliği'ne girecektir. Buna karşı çıkmanın hiçbir mantığı ve geçerliliği yoktur. Hür ve Müreffeh bir ülke, zengin bir toplumun yönü Avrupa'dır. Atatürk'ün istediği de bu değil miydi! *** Bir başka mesaj da Cumhuriyetin Türk milleti için vazgeçilmez bir sistem olduğu. Bağımsızlığın şehitler vererek kazanıldığını söyleyen Atatürk, Cumhuriyetin çok kuvvetli temeller üzerine kurulduğuna yıkılmasının da söz konusu olmadığına atıfta bulunuyor. Evet...Cumhuriyet rejimi Türk milleti için vazgeçilmez bir rejimdir. Bugünkü bütün imkanlara Cumhuriyet sayesinde kavuştuk. Gelecek nesiller de şüphesiz ki bu rejimin teminatıdır. Öyle bir takım olaylarla Cumhuriyet sarsılmaz. Aksine daha da güçlenir. Çağdaş ve medeni bir Türkiye'nin harcı Cumhuriyettir. Haydi el ele verelim. Atatürk'ün gösterdiği hedeflere koşalım. Atatürk'ün istediği de bu değil miydi? Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ruhun şad olsun.