MHP lideri Bahçeli geleneksel hale getirdiği yıl sonu toplantısını dün Sheraton otelinde gerçekleştirdi. Bahçeli davete basının gösterdiği ilgiden çok memnundu, konuşmasının çeşitli bölümlerinde katılanlara defalarca teşekkür etti. Gazeteci arkadaşlar bu ilginin sebebine yönelik çeşitli görüşler ortaya attılar. Bir görüşe göre; 3 Kasım seçimlerinde barajı aşamayan MHP'nin bugün oyları yükseldi. Şu anda barajı rahatlıkla aşabilecek durumda. İlginin sebebi bu. İkinci bir görüşe göre de basın ve kamuoyu 3 yıldır güçlü bir muhalefet görmedi. Güçlü bir muhalefet özlemi çekiliyor. İlginin sebebi bu. Diğer bir sebep ise güçlü AK Parti iktidarını CHP üzerinden sıkıştırmak zor. Güneydoğu'da terörün tırmandığı, alt kimlik-üst kimlik tartışmalarının yapıldığı ve Kuzey Irak'ta Kürt Federasyonunun resmileştiği bir dönemde MHP üzerinden iktidar partisini sıkıştırmak daha kolay sonuç verir düşüncesi ve bu konularda MHP'nin tavrının merak edilmesi. Bu sebeplerin hepsinde gerçek payı var. Devlet Bey dinlenmiş son derece sağlıklı görünüyor. Sigarayı bırakalı 1.5 yıl olmuş. Bunu duyunca bana cesaret geldi. Devlet Bey bıraktıysa ben de sigarayı bırakabilirim diye düşünüyorum. Türkiye'nin geleceği karanlık! Sayın Bahçeli çok kısa bir giriş konuşması yaptı. 2 saate yakın süren toplantıda vakit daha çok basın mensuplarının sorularına ayrıldı. Bahçeli giriş konuşmasında bugünlerde yapılan kimlik tartışmaları ile ilgili rahatsızlığını dile getirdi. Cumhuriyetin kazanımlarının acımasızca tartışıldığının ve Türkiye'nin bir plan dahilinde hassas noktalara doğru çekildiğinin altını çizen Bahçeli'ye göre Türkiye'nin geleceği karanlık. Bahçeli basından da şikayetçi, "Basınla barışık gözükmüyoruz, kendimizi basın aracılığı ile anlatmakta sıkıntı çekiyoruz" diyor. Ben bu tespite katılmıyorum. Sayın Bahçeli tarz olarak basına mesafeli bir lider. Burada suçun yüzde 50'si basından ise yüzde 50'si de Devlet Beyin tarzından kaynaklanıyor. Bahçeli, toplantı süresince kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplarda Başbakana ve hükümete yüklendi. Argümanları da terör, bölücülük, kimlik tartışmaları ve Kuzey Irak'taki gelişmeler oldu. Bahçeli'nin seçim meydanlarına indiğinde hükümeti sıkıştırmayı planladığı konular, bu alanlarda olacak gibi görünüyor. MHP lideri hükümetin Türkiye'nin komşuları ile ilişkilerinde gittiği politika değişikliğini tehlikeli ve yanlış buluyor. "Irak'ta kırmızı çizgilerimiz paspas haline geldi" diyor ve ekliyor: "Türkiye kesinlikle Kuzey Irak'ta ilerde bağımsız bir Kürt devletine gidecek bir yapılanmaya izin vermemeli. ABD ile açık açık konuşmalı, bunu engellemek için Kuzey Irak'a TSK'nın girmesi dahil her türlü imkanı kullanmalı." Tek başına iktidar Bahçeli, AB'ye tam üyelik havucu ile Türkiye'nin bölünmesinin önünü açacak düzenlemelerin Türkiye'ye dayatılıp yaptırıldığını düşünüyor. ABD Başkanının Barzani'nin Oval Ofiste yöresel kıyafetleri ile kabul edip Sayın Başkan diye hitap etmesinin Türkiye'ye çok ciddi bir mesaj olduğunu, ABD'nin Kuzey Irak'taki bağımsız Kürt devleti fikrine Türkiye'yi alıştırmaya çalıştığını ve bu istikamette Türkiye'ye baskılar yapıldığını ve baskıların giderek artacağını söylüyor. Bu iktidarla, terörle mücadele edilemeyeceğine vurgu yapan Bahçeli, çare olarak; "Bu millet bizi tek başına iktidara getirsin. Ara rejim yöntemi ile değil millet iradesiyle iktidar değişsin. Ondan sonra da bölücü terörün acımasızca kökü kazınsın. Kandil Dağı dahil terörün izi nerede ise orası kazınsın. Gerekirse terörle mücadelede yeni bir yapılanmaya gidelim" görüşünü dile getiriyor. Bahçeli Türkiye'nin iç ve dış sorunlarında güvenlik boyutunu birinci sıraya koyuyor. Daha da ileri giderek "Gerekiyorsa TSK Kandil Dağında bir gece görünmeli" diyor. Bahçeli AK Parti içerisindeki MHP kökenli milletvekillerini kopararak partiyi dağıtmayı siyasi ahlakla bağdaştıramadığını belirterek, bu konudaki dedikodulara son noktayı koyuyor. Sayın Devlet Bahçeli'nin cevapları tartışılacak, ancak yadırgadığım bir noktanın altını çizerek yazımı bitirmek istiyorum: Devlet Bey gibi kibar-seviyeli, üslubuna özen gösteren bir liderin, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve ülkenin Başbakanını, "ver kurtulcular, sat kurtulcular, Öcalan ile aynı çizgideler" tarzında suçlamasını aşırı bir tepki olarak görüyorum. Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir hükümetinin ve başbakanının ülkeyi satmak gibi bir niyet taşıdığına inanmıyorum. Sert üsluplarla-sloganlarla siyaseti germek Türkiye'ye geçmişte çok zarar verdi. Bugün daha çok zarar verir.