Türkiye-AB Troykası'nda kapatma davasını eleştiren Olli Rehn, AK Parti'nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu iddiasına karşı çıkmış. Rehn, "İktidar partisinin şeriat yasalarını savunmadığını ve istemediğini Sağır Sultan da biliyor" demiş. Komiser Olli Rehn'in bu sözleri yeminli AK Parti düşmanlarını çıldırtıyor. Tüm ekonomik, siyasi çıkarları ve imtiyazlı pozisyonlarının devamı için AK Parti'yi son çare olarak bir yargı darbesiyle siyaset dışı bırakmak isteyen bürokratik elit, medya, iş adamları ve millet iradesinden umudunu kesmiş siyasetçiler, oynanan oyunu fark ettikleri için AB temsilcilerine ateş püskürüyorlar. AB Komisyonu Başkanı Barosso, genişlemeden sorumlu üye Olli Rehn ve diğer yetkililer bizim,"Demokrasisiz cumhuriyetçileri" hayal kırıklığına uğratıyorlar. Özellikle bir medya grubunun telkin ve çabaları sonuç vermiyor. Hem Barosso hem de Olli Rehn "Kendilerine gösterilen yerde otlamayı" reddediyorlar. Acaba Barosso, Olli Rehn ve Lagendijk gibi yetkili isimler AK Parti'li olabilir mi? Bu adamlar da Milli Görüş geleneğinden geliyor olmasınlar! AB'nin Türkiye'ye şeriat getirmek gibi gizli bir gündemi olmasın sakın?!. Olli Rehn'e göre Türkiye'deki çatışma "Aşırı laikçiler" ile "kendilerini ıslah etmiş "Müslüman demokratlar" arasında. Muhafazakârların demokratlaşma ekseninde değiştiğini ve demokrasiyi hazmetmeye başladıklarını, buna karşılık aşırı laikçilerin değişimlere direndiklerini belirtiyor. Türkiye'deki diğer bir fay hattının da büyük şehirlerdeki siyasi ve iş dünyası elitleri ile Anadolu'nun yükselen dindar, müteşebbis sınıf arasında olduğuna işaret ediyor. Bu teşhislerine baktığımda Olli Rehn'nin hem bölücü hem de Milli Görüşçü olabileceği geliyor aklıma! İşin şakası bir tarafa ama, AB temsilcilerinin açıklamalarına tepki gösteren bizim aklı evvellerin kavramak istemedikleri konu şu: Laik devlet ilkesi AB için tabii ki önemli. Ama onların uyguladığı ve savunduğu laiklikle bizim Jakobenlerin savunduğu ve anayasamızda tarif edildiğinden öteye topluma bir yaşam biçimi olarak dayatmaya çalıştıkları laikçilik aynı şey değil. Bazı medya gruplarının gönüllü aracılık ettiği, "Laiklik tehlikede" korkuları ve yaygarasına AB yetkilileri itibar etmiyor. Türkiye'de laikliğin zedelendiğine inanmıyorlar. Ayrıca da toplumda böyle bir kaygıyı sistemli bir şekilde oluşturmaya çalışan kesimlerin demokratik samimiyetlerinden şüpheleri var. İşin özü, Ay Işığı, Sarıkız darbe girişimleri, 27 Nisan Muhtırası, 367 kararı, Cumhuriyet Mitinglerinin arka planı, Danıştay saldırısı ve Ergenekon gibi olayları AB yetkilileri iyi incelemiş ve oynanmak istenen senaryoyu tam teşhis etmişler. Bence onlara karşı duyulan asıl rahatsızlığın sebebi de budur. İşin en ilginç yanı ise bazı çevrelerin Anayasadaki laikliği, Baasçı laiklik gibi algılayıp uygulamak istemelerine tepkili, AB yetkilileri. Sonuç olarak AB tarafı, kapatma davasının ana omurgasını teşkil eden, "Laiklik tehlikede" iddiasına asla inanmıyor ve ikna olmuyor. Laiklik değil, 27 Nisan Muhtırası, 367 kararı ve Ergenekon yapılanması ve parti kapatma davaları nedeniyle demokrasinin tehlikede olduğunu düşünüyorlar. Bu adamlarla işimiz zor. Kandıramıyoruz. Bence bunlara da dava açalım!..