Başbakan Erdoğan'dan irtica değerlendirmesi

A -
A +

Ülkenin Başbakanı, ABD Başkanı Bush ile ülkemiz için en önemli iç tehdit olarak saydığı bölücü terör örgütü ile ortak mücadele konusunu görüşürken; Türkiye'nin medeniyet projesi olan AB üyeliğimiz için ABD'nin desteğini en üst seviyede alma meselesini ve yine en önemli milli hassasiyetimiz olan Kıbrıs ve Kerkük sorunlarında ABD'yi ikna ederek yanımıza alma çabalarını sürdürürken, aynı gün ve saatlerde Türkiye'de Türk kamuoyu başka bir gündemle geriliyor, tansiyon yükseliyor... Başbakan bir taraftan 12 Ekim'de Fransa Meclisi'nin gündemine gelecek olan Ermeni soykırımıyla ilgili tasarıyı engellemek için Fransa Başbakanı Sarkozy ile telefon diplomasisi yürütürken, diğer taraftan AB'nin en etkin üyesi İngiltere'nin Başbakanı Tony Blair'den Kıbrıs sorunun çözümü ve 8 Kasım'da yayınlanacak AB-Türkiye İlerleme Raporu'nun olumsuz çıkmaması ve bir yol kazasını engellemek için destek olma çabası içinde. Diğer taraftan dün AB'nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn'i ve bugün de yine AB'nin en güçlü üyesi Almanya Başbakanı Merkel'i Türkiye'de ağırlıyor ve ondan da Türkiye'nin AB üyeliği için destek almaya çalışıyor. Tüm bu uluslararası makro gelişmeler ve çabalar devam ederken ve bu meselelerde önemli pozitif sonuçlar alınırken, Türkiye kamuoyu içine kapanmış-gerilmiş ve irticayı tartışıyor. Bu tartışmanın zamanlaması çok talihsiz olmuştur ve Başbakan'ın elini zayıflatmıştır. Bu son tartışmalar Türkiye'nin AB projesini engellemeye çalışanları çok sevindirmiş ve onların eline büyük koz vermiştir. Öyle olmadığını biliyoruz ama, dışarıdan bakıldığında Türkiye'de birbirinden farklı düşünen, öncelikleri farklı olan iki ayrı iktidar olduğu görüntüsü verilmiştir, dış dünya böyle algılamıştır. Şöyle bir tabloyu tasavvur edebiliyor musunuz: Ülkenin, milletin oylarıyla seçilmiş hükümetinin başbakanı 29 Eylül'de Ankara-New York yolculuğumuzda, "Gerilim çıkarmaya gerek yok benim anladığım anlamda rejimi tehdit edecek düzeyde irtica tehlikesi yok" diyor. Ülkenin Cumhurbaşkanı iki gün sonra, 1 Ekim'de Meclis'te yaptığı konuşmada, "Laiklik ve Cumhuriyet değerleri tehlikede" diyor. 1 gün sonra, yani 2 Ekim'de yine aynı ülkenin Genelkurmay Başkanı, "Ülkemizde irtica tehdidi var" diyor. Manzara böyle... Başbakan ile birlikte Londra'dan Ankara'ya dönüyoruz. Televizyonların neredeyse hepsinde, "irtica tehdidi var mı yok mu?" konusuyla ilgili askerin sistem içerisindeki yeri tartışılıyor. Tam bir gerilim ve kriz ortamı. Kriz ve gerilim çıkarma konusunda millet olarak üstümüze yok. Çevremizde olup bitenlere, dünyadaki gelişmelere bak, bizim nelerle uğraştığımıza enerjimizi nerelere harcadığımıza bak. Londra'dan Ankara'ya dönerken Başbakana bu gerilimin sebebini soruyoruz. Hepimizi şaşırtan, hatta Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'e "Sayın Başbakan çok önemli şeyler söylüyorsunuz. Farkında mısınız?" dedirten samimi tespitler ve açıklamalar yapıyor. O açıklamalardan bazı cümleler şöyle; "Sorumluluk makamındaki herkesin ülkeyi gerecek yaklaşımlardan kaçınması gerekiyor. Ülkede olmayan şeyleri varmış gibi göstermenin hiçbir kimseye faydası yok. Farklı görüşler her zaman olabilir. Bu görüşlerin bilimsel tabana dayanması gerekir. Yoksa geçerliliği olmaz. Bir iddianın ispatı yoksa kabul etmek mümkün değildir. Bunları aramızda görüşerek halletmemiz lazım. Kamuoyu önünde bunlar olmamalı. Bunları rahatlıkla aramızda müzakere etme imkanımız olabilir. İrtica meselesine Türkiye'de kimse hukuki bir tanım getiremiyor. Herkes siyasi bir tanımla kendine göre değerlendiriyor. Tanım böyle yapılınca mütedeyyin diyebileceğimiz kesim ciddi manada rahatsız oluyor. Belki bunun adına 'Aşırılıklar' diyebiliriz. Bu aşırılıkların her türlüsü zarar veriyor. Aşırılıkları merkeze çekmenin gayreti içerisinde olmamız lazım. Belli bir aşırılık tanımı yapıp ona göre adımını atmak lazım. Bu konuda her türlü çalışmayı ve görüşmeyi yapmaya açık bir hükümet var. Kuşatıcıyız." Ben şahsen Başbakan'ın söylediklerinden şunları anlıyorum; irtica tehlikesi hat safhada mı değil mi? Bu sorunun cevabı 'irtica' kelimesinden ne anladığımıza bağlı. Eğer irtica kelimesi; T.C. devletinin laik ve demokratik yapısını değiştirerek, onun yerine "din" esaslarına dayalı bir devlet düzeni oluşturma çabası olarak yorumluyor iseniz, irtica şu anda ülkemizde rejimi tehdit edecek seviyede değildir. Böyle bir tehlike yok mudur? Tabii ki vardır. Osmanlı'dan bu yana din esaslarına dayalı bir devlet düzeni arzulayan aşırılar olmuştur, bugün de vardır, yarın da olacaktır. Bunlar aşını marjinal gruplardır. Türkiye'de bunların oranı yüzde 1'i geçmez. Tehdittir ama rejimi tehdit edecek düzeyde değildir. Başbakan'ın ifade ettiği aşırılardır bunlar. Bunları merkeze çekmenin ilmi-sosyolojik yolları bulunmalıdır. Sopa ile çekemezsiniz. Bunun tam tersine irtica kelimesinden mütedeyyin insanların namaz kılmak, oruç tutmak, örtünmek, kutsal kitabı olan Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek, dinini çocuklarına öğretmek gibi inancının gereğini özel hayatında yaşama isteğini anlıyor iseniz, işte o zaman sıkıntı çıkıyor. Öyle tanımlarsanız bu toplumun büyük kısmı irticacı olur. Bu yaklaşım asla doğru olmaz. O zaman Türk insanının büyük bir bölümü rejim için tehdit olur. Bu nedenle sayın Başbakan irticadan ne anlamamız gerektiğine ilişkin hukuki bir tanımın yapılmasının şart olduğunu söylüyor. Şu anda irtica deyimi siyasi olarak kullanılıyor. Sap ile saman birbirine karışıyor. Ortak akıl ile hukuki bir tanım yapılmalı. Bu tanım yapıldıktan sonra neyin irtica olup olmadığını sokaktaki insan bile kolayca anlayabilmelidir. Herkesin kendine göre yorumladığı bir tanım olamaz. Bu tuzaktan kurtulmalıyız. Başbakan'ın aşırılıklar var, azınlıkta, irtica tehlikesi yok derken kastettiği şey buydu sanıyorum. Sayın Genelkurmay Başkanı'nın insanların samimi olarak inançlarını özel hayatlarında yaşamalarına ne itirazı olabilir. Elinizi vicdanınıza koyun, bugün ülkemizde aklı başında inancını özel hayatında yaşayan kaç kişi rejimin laik ve demokratik yapısını değiştirip onun yerine din esaslarına dayalı İranvari bir rejimin gelmesini ister? Anket-araştırma yapın, yüzde 1'i geçmez. Bunlar da aşırılardır. Yüzde 1 yüzde 99 için nasıl olur da birinci tehdit olabilir? Bu tehlikeyi yok sayalım demiyorum ama ülkenin baş meselesi gibi takdim edip gerilim oluşturmayı doğru bulmuyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.