Dün akşam geç saatlerde Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan ile birlikte Londra'ya geldik. Bakan Babacan bugün ve yarın AB ile ilişkilerimize yönelik temaslarda bulunacak. Bakan babacan son iki aydır leyleği havada görmüş vaziyette. Yeni iki üyeyi de sayarsak 27 AB ülkesi ile temas kurmak, onlara Türkiye'nin AB yolunda kat ettiği mesafeyi anlatmak-sorunlu alanlar için onları ikna etmek çok kolay bir iş değil. Son derece zahmetli ve yorucu bir iş. Sabır gerektiriyor, fiziki performans gerektiriyor, enerji gerektiriyor. Düşünün ki, Sayın Babacan bizimle birlikte Çarşamba günü akşam saatlerinde Türkiye'ye dönecek ve Türkiye'de 4 saat kaldıktan sonra Yunanistan'a geçecek. Son derece yoğun ve yorucu bir program. Tüm bu yoğun programın yanında Türkiye'nin 2007 bütçesi tasarısı hazırlandı. Ekonomiden Sorumlu Bakan olarak bu alana da vakit ayırmak zorunda olduğunu düşünürsek Babacan'ın işi zor. Ama şanslı olduğu noktalar var. Birinci nokta Babacan genç ve dinamik bir yapıya sahip. Siyasetçiliğini bilmem ama iyi bir teknokrat. Dil bilen, dış dünyayı iyi tanıyan, sabırlı, inatçı, ekip çalışmasına inanan bir siyasetçi. İkinci şansı ekonomi yönetiminde iyi bir ekip kurmuş, iç ve dış ekonomik gelişmeleri anında takip edip tedbir alabilecek bir yapı kurmuş. Ekonomi yönetiminde dört yıllık verileri incelediğimizde başarılı olduğu ortada. Üçüncü şansı ise, AB konusunda Başbakan Erdoğan'dan ciddi ve yakın bir destek alıyor. Dördüncü şansı ise AB konusunda Başbakan Yardımcısı Gül'ün verdiği destek. AB ile siyasi ilişkilerimizi sayın Gül ve Dışişleri ekibi takip ediyor. Bildiğiniz gibi Sayın Gül de, şu anda Lüksemburg'da Troyka toplantısında temas ve çabaların sürdürüyor. Bir taraftan Başbakan Erdoğan; Bush, Blair ve Merkel ile görüşerek AB konusunda destek alırken, diğer taraftan Başmüzakereci Babacan Avrupa Başkentlerini tek tek dolaşarak Türkiye'nin AB yolunda kaydettiği mesafeyi muhataplarına anlatıyor ve onların kafalarındaki Türkiye ile ilgili soru işaretlerini gidermeye çalışıyor. Diğer taraftan da Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Gül, AB ülkelerindeki muhataplarıyla temaslarını sürdürüyor. TBMM ise Dokuzuncu Uyum Paketindeki yasa tasarılarını Kasım başına kadar Meclisten geçirmek için mesai yapıyor. Yakın tarihte AB ile ilgili önümüzde iki önemli viraj var. Bunlardan birisi AB Komisyonunun 8 Kasım'da açıklayacağı ilerleme raporu. Bilindiği gibi bu rapor, Aralık'ta toplanacak olan, hükümet ve devlet başkanlarından oluşan AB Konseyine sunulacak. Konsey bu raporu aynen veya değiştirerek kabul edecek. Seçim yılına giren Türkiye'nin bu iki virajı kazasız-belasız en az hasarla geçmesi gerekiyor. Hem AB tarafı hem Türkiye ilişkilerinde kaza istemiyor. AB'nin 25 üyesinden 3-4 üye hariç kimsenin Türkiye ile bir problemi yok. Ama kararlar oybirliği ile alındığı için bir üyenin bile itirazı önemli. En önemli tartışma alanı yine Kıbrıs ve devamında 301. Madde, yani ifade özgürlüğü olacak gibi görünüyor. Sanıyorum bir orta yol bulunup, sorunlar zamana yayılarak bu virajlarda geçilecek gibi görünüyor. Bu konuya yarın devam edeceğim.