Türkiye'nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri ile yakınlaşması İsrail ve bazı batılı ülkeleri rahatsız etmeye başladı. Bu coğrafyaya baktıklarında doğalgaz ve petrolden başka bir şey görmeyen Fransa, Almanya ve İngiltere gibi batılı ülkeler buralarda ekonomik ve ticari açıdan yeni bir rakip istemiyorlar. İsrail ise Türkiye'nin İslam ülkeleri arasındaki problemleri giderme ve birlik-beraberlik sağlama çabasını kendi güvenliği açısından olumsuzluk olarak algılıyor. Cumhuriyet hükümetleri, "Ne Şam'ın şekeri ne de Arap'ın yüzü" diyerek eski Osmanlı coğrafyası olan Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya hep mesafeli ve soğuk durdular. Bu duruş tam da emperyal devletlerin arzu ettiği bir duruştu. Bu yanlış duruş yüzünden Türkiye çok büyük imkânlar kaçırdı. Bugün bu coğrafyadaki ülkelerin çoğu petrol ve doğalgaz zengini. Milyarlarca dolar bütçe fazlaları var. Bu ülkelerdeki yatırımcılar aynı dini, aynı tarihi geçmişi ve aynı coğrafyayı paylaştıkları Türkiye dururken ticaret ve yatırımlarını New York'a, Paris'e, Londra'ya Berlin'e yaptılar. Bu coğrafyadaki ülkelerin dış ticaret sıralamalarında Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya gibi ülkeler ilk sıralarda yer alırken Türkiye 7 ila 10'uncu sıralarda bulunuyor. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD ve AB'nin Arap ve Müslümanları potansiyel tehdit olarak görmesi ve bu ülkelere yaptıkları seyahatlerde çektikleri sıkıntılar nedeniyle İslam dünyasındaki sermaye yeni adresler aramaya başladı. Tam da bu dönemde iktidara gelen AK Parti'nin Orta Doğu, Kuzey Afrika ve İslam ülkeleri ile ilişkilerde eski politikaları 180 derece değiştirmesi ve bu coğrafyayı 4 kolla kucaklaması nedeniyle İslam ülkelerindeki yatırımcılar Türkiye'ye yönelmeye başladılar. İsrail yanlısı basının baskısı ve bazı yüksek mahkemelerimizin İslam sermayesine karşı direnç göstermesi nedeniyle bu yönelme tam sağlanamadı, yatırımcılar ürkütüldü. Ancak yapılan Anayasa reformları ile Türkiye bu engelleri aştı. Bugün "Türkiye'nin ekseni doğuya mı kayıyor" yaygarası koparan İsrail yanlısı lobinin ve batının asıl korkusu bu işte. Türkiye bu coğrafyadan yatırımcı çekmeye, bu coğrafya ile ticaret yapmaya ve buradaki pastadan pay almaya başladı. Rahatsızlıklarının en önemli sebebi budur. Türkiye hem tarihsel sorumlulukları hem de bu coğrafyadaki ülkelerle olan kültürel-tarihi- dini yakınlıkları nedeniyle bu bölgelerle ilgilenmek zorundadır. Türkiye demokrasi tecrübesini bu kardeş ve dost ülkelerle paylaşmak ve bu coğrafyadaki değişime katkı vermek zorundadır. Libya-Mısır-Tunus ve Suriye halkı Sarkozy'den bize bin kez daha her anlamda yakındır. Türkiye kendi bekası için de bu coğrafya ile ilgilenmek zorundadır. Irak Savaşında yer almadığı halde her açıdan Türkiye savaştan en çok olumsuz etkilenen ülke olmuştur. Bugün aynı şey Suriye'deki gelişmeler, yarın İran'daki gelişmeler için de sözkonusu olacaktır. Tüm bu nedenlerle Türkiye'nin bu coğrafya ile yakından ilgilenmesi ahlaki ve zorunlu bir durumdur. Bu ilgiyi başka iddialarla gölgelemek isteyen devletlerin gerekçesi de yeni ortak istememe durumudur. Başbakan Erdoğan'ın Mısır-Tunus ve Libya gezisini bu perspektiften değerlendirmek gerekir. Sayın Erdoğan'ın siyasi hayat hikayesi, yaşadıkları, tecrübeleri değişim yaşayan Müslüman ülkeler için iyi bir örnektir. Onlar Erdoğan'ı kendilerinden biri olarak görüyorlar. Sarkozy'nin Sayın Erdoğan'ı kıskanarak apar-topar Erdoğan'dan bir gün önce aniden Libya'yı ziyaret etmesi tam bir siyasi komedidir. Bu coğrafyadaki çoğu lider Erdoğan'ı sevmeyebilir. Çünkü kendi evlerinde yüzlerine karşı onlara çok ağır eleştiriler getiriyor. Ama halklar Erdoğan'ı liderlerinden daha çok seviyorlar. Libya'nın ve Orta Doğu'nun zenginliklerini paylaşmak için ellerini ovuşturan batılı liderlerin Erdoğan'dan rahatsız olmaları gayet normal.