Bugün Kurban Bayramının birinci günü. Başkentte rahat bir trafik var. Ankara'nın ana arterleri bomboş sanki. Tanıdığım çoğu insan bayramı fırsat bilerek tatile gitmiş. Dargınların barıştırılması, eş-dostun birbirini ziyaret etmesi, toplumun kaynaşması ve dayanışması için bayramlar önemli bir fırsat. Ancak son yıllarda, bayramı değerlendirip tatile gitme alışkanlığı bu önemli fırsatı toplumsal yarar için kullanmamızı engelliyor. Çocuklarımı alıp komşularıma, dostlarıma bayram ziyaretinde bulunmak, benden küçük olan dostlarımı da evimde misafir etmek istiyorum. Ama apartmanlarımız boşalmış, dostlarımız evlerini terk etmiş. Bayram sevincini ve atmosferini paylaşacağımız kimse kalmamış. Bu iyi bir durum değil. Bayramda evimizde olmalıyız, eşi dostu ziyaret etmeliyiz. Büyüklerin duasını almalı, fakirleri ve küçükleri sevindirmeliyiz. Bir önceki Kurban Bayramı ile kıyasladığımda bugün ülkenin daha iyi bir seviyede olduğunu görmek mutlu ediyor insanı. Bir önceki Kurban Bayramına göre, bu bayramda ülkem daha zengin, daha huzurlu, daha itibarlı ve en önemlisi daha demokrat. Bir yıl sonra, yani 2007'nin Kurban Bayramında ülkemizin bugünden daha iyi olması için hepimiz üzerimize düşeni yapalım, çalışalım ve sonra da dua edelim. Provokasyonlara gelmeyelim Cumhurbaşkanını bu Meclise seçtirmemek uğruna ülkemizde siyasi istikrarı bozup ülkeyi 2006'da erken seçime zorlamak adına yapılacak, tezgâhlanacak provokasyonlara-oyunlara karşı uyanık olalım. Oyuna gelmeyelim. Oluşturulmak istenen suni gündemleri boşa çıkaralım. Emin olun, bu ülkede her problemin çözümü siyasi istikrardan ve güçlü bir hükümetin varlığından geçer. Eğer siyasi istikrar bozulursa bırakın gelişmeyi-ilerlemeyi bugünleri bile arar durumlara düşeriz. Kurban Bayramını birlikte idrak ettiğimiz İslam dünyası, özellikle de Orta Doğu 2006'da yeni krizlere gebe. İsrail siyasetinde Ariel Şaron'un devre dışı kalması, El Kaide'nin iki numaralı ismi Zevahiri'nin Irak'ta eylemlerini artırması, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Hariri cinayeti konusunda BM tarafından sorgulanmayı reddetmesi ve en son İran'ın nükleer çalışmalara yeniden başlayacağını duyurması, Orta Doğu'da tansiyonu iyice yükseltmiş durumda. Hem İran, hem de Irak ve Suriye bizim komşularımız. Bu ülkelerdeki her gelişme bizi birinci derecede doğrudan etkiliyor. Türkiye hem bu komşuları ile ilişkilerini sıcak tutmak istiyor, hem de AB ve ABD gibi müttefikleri ile de ters düşmek istemiyor. Zor bir durum aslında. Avrupa Birliği, ABD ve İsrail, İran'ın uranyum zenginleştirme çalışmalarını durdurmak istiyor. AB'nin lokomotif ülkelerinden İngiltere-Almanya-Fransa bu konuda geçici bir başarı sağladı ama İran bu çalışmaların yeniden başlayacağını duyurdu. İran'ın bu çalışmalarını engellemek için üç seçenek üzerinde duruluyor. İlk seçenek İran'ı BM Güvenlik Konseyine sevk etmek. Ancak bu seçenekte Rusya ve Çin'in vetosundan korkuluyor. Çin'in İran ile 25 yıllık ve 200 milyar dolarlık doğal gaz anlaşması var. Rusya, İran'a TOR-M füzeleri satıp önemli gelirler elde ediyor. İkinci seçenek, AB'nin İran'a karşı ekonomik yaptırımlara gitmesi. Üçüncü seçenek ise İran'ın nükleer tesislerinin vurulması. Üçüncü seçeneğin pratikte uygulanma imkanı yok. Çünkü İran'ın nükleer tesisleri bir veya birkaç noktada olmayıp ülkenin geneline dağıtılmış durumda. Yüzlerce nükleer hedefi vurmak kolay iş değil. İşte Orta Doğu'yu bekleyen, bizi de yakından etkileyecek krizler. Osmanlı'nın bedduasını alan Orta Doğu'nun başı beladan kurtulmuyor. Dua edelim ve dileyelim ki ülkemiz bu krizlerden olumsuz yönde etkilenmesin. Bu dileklerle Kurban Bayramınızı kutluyor, sağlık ve afiyet diliyorum.