BDP'nin kaos arayışı

A -
A +

Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez en önemli kurumlarıdır. Demokrasinin olmadığı bir yerde siyasi partiler olmaz. Kendi varlıklarının devamı için siyasi partiler demokrasiye dört elle sarılır. KCK, Ergenekon ve Balyoz sanıkları hangi suçlardan yargılanıyor? KCK'lılar demokrasiye inanmayan, sorunlarını şiddet kullanarak çözme yolunu seçen terör örgütü PKK'ya yardım ve yataklık etmekle suçlanıyorlar. Savcıların iddiası bu. Diğer taraftan Ergenekon sanıkları, millet iradesi ile oluşmuş bir hükümeti ve TBMM'yi antidemokratik yollardan yıkma teşebbüsü ile suçlanıyorlar. Demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelik eylemler nedeniyle sorgulanıyorlar. Davaları süren hem KCK sanıklarının hem de Ergenekon sanıklarının yargılama sonucunda ceza alıp almayacaklarını, aklanıp aklanmayacaklarını bu günden bilemiyoruz. Hal böyle iken BDP, CHP ve MHP'nin sanık konumundaki insanları milletvekili adayı göstermesi yanlıştı. Sanki adam tükendi, sanki başka aday bulamadılar. Böyle bir tercih, siyasi partilerin bindikleri dalı kesmesidir. Sivil siyaseti yok etmek iddiasıyla suçlanan insanları milletvekili adayı yapıp yargının elinden kaçırmak siyasetin kendi ayağına kurşun sıkmasından başka bir şey değildir. Neyse olan oldu; 3 Ergenekon sanığı ile 6 KCK sanığı milletvekili seçildiler. Seçildiler seçilmesine ama birçok hukuki sorun da çıktı ortaya. Bir tarafta milletin iradesi, diğer tarafta hukuk kuralları. Bu ikilemin oluşmasına sebep olan siyasi partiler, bu günlerde yaşadığımız kaosun sorumlularıdır. Hatip Dicle olayı ise bunlardan çok farklı bir olay. Hem Hatip Dicle'nin kendisi, hem de avukatları YSK'yı kandırmaya çalışmışlardır. Yasalarımızda milletvekili adayı olma şartları ve adaylığa engel hususların neler olduğu gayet açıktır. Hatip Dicle aldığı bir ceza nedeniyle vekil adayı olamayacağını bildiği halde bu durumunu gizlemeye çalışmıştır. YSK da işin aslını öğrenince yasaların gereğini uygulamıştır. Mevcut yasalar herkes için geçerlidir. Kimse yasaların dışında olamaz. Olursa o düzene hukuk devleti denmez. Ancak BDP'liler, bu gelişmeler karşısında sanki olup bitenlerde kendilerinin hiç günahı ve sorumluluğu yokmuş gibi tehdit diline sarıldılar. Bu tavır sorunların çözümü için siyaseti tercih eden insanlara yakışmamaktadır. BDP'lilerin her olayda sokağı işaret etmesi, devleti-yargıyı tehdit etmeleri artık can sıkıcı bir noktaya gelmiştir. Diyelim ki YSK'nın verdiği karar yanlış. Bu yanlışı düzeltmek için Meclis'e gelip siyaset yapmak, çalışmak gerekiyor. İnsanları sokağa döküp kaos ortamı oluşturmanın ne Kürtlere ne de ülkeye faydası olur. Çözümü şiddette, dağda görmeyen bir kafa; şiddeti çağrıştıracak girişimler yerine Meclis'e gelir ve yasaları değiştirir. Ahmet Türk gibi bir siyasetçi bile adeta çıldırmış. Yaptığı açıklamalara bakın; "Türkiye'yi kaosa sürükleyecek bir karar. Halkımızın eli kolu bağlı kalmayacaktır. Büyük acılar yaşayabiliriz" Yakışıyor mu bu sözler, yılların siyasetçisine? Bu sözlerin Batı'yı, Anadolu'yu ve Türkleri nasıl tahrik ettiğini bilmiyor mu Sayın Türk? Hukukun uygulanması karşısında ne yapacaksın? Elin-kolun bağlı kalmayıp ne yapacaksın? Birilerinin çıkıp; "Yeter artık. Tehditlerinizden bıktık, Elinizden geleni ardınıza koymayın. Buyurun ne yapacaksanız yapın da görelim" deme noktasına gelmesini mi istiyorsunuz? Biraz sağduyu lütfen.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.