İddialara göre genel başkan seçildikten sonra CHP'ye ait olduğu düşünülen Halk TV'yi kullanmak isteyen Sayın Kılıçdaroğlu Baykal ekibinin engellemesi ile karşılaşıyor. Bu engeli aşamayınca da CHP'nin bu televizyona sağladığı maddi desteği kesiyor. CHP desteği kesilince personelin maaşları ile giderler ödenemiyor ve kanal kapanma noktasına geliyor. Yine iddialara göre Ergenekon ve Balyoz davalarını sulandırmak ve seçim sürecinde iktidar partisini zorda bırakacak yayınlar yapmak için televizyon kanalı arayan Soner Yalçın ve arkadaşları Halk TV'ye talip oluyorlar. İktidar partisine belden aşağı vuruşlarla muhalefet yapmayı planlayan bu ekibin önerisine, CHP Lideri Kılıçdaroğlu sıcak bakıyor. Ancak kanalın gerçek hâkimi Baykal karşı çıkıyor. Bu ekip Baykal engelini aşmak için ona baskı yapmanın yollarını arıyor. Olup bitenlere baktığınızda mideniz bulanıyor. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bu kadar yoğunluğun arasında ismi-cismi bilinmeyen, bir temsil makamında yer almayan veya büyük bir medya grubuna mensup olmayan bir basın kuruluşunun CHP'yi izleyen muhabiri bile bulunmayan bir internet sitesinin muhabirine randevu verip görüşüyor. Ona 45 dakika gibi uzun bir vakit ayırabiliyor. Öncelikle bu durumu normal bulmuyorum. Bir internet sitesinin muhabiri geliyor ve Kılıçdaroğlu'na eski genel başkanını gammazlıyor. Birilerini gizlice kameraya almayı teklif ediyor ve destek istiyor. Sayın Kılıçdaroğlu onu kolundan tutup dışarı atacağı yerde dinliyor ve bu pisliği kendi imkânları ile yapmasını öneriyor. Yani ona yol veriyor. Kemal Bey, Sayın Baykal ile ilgili muhabirin taciz iddialarını dinliyor ama kendisine haber vermiyor. Bu durumdan rahatsız olan Baykal: "Ben olsam haddini bildirir muhatabına haber verirdim; 'dikkatli ol böyle bir tezgâh var' derdim" diyor ve doğru söylüyor. Şimdi herkes aynı soruyu Kemal Beye soruyor, yıllardır partinin genel başkanlığını yapan Baykal'a neden haber vermediniz? "Ciddiye almadım" diyorsanız 45 dakikanızı niçin ayırdınız, 45 dakika ne görüştünüz? Aslında Baykal'ın bir cümlesi büyük fotoğrafı görmemizi sağlıyor. Bakın ne diyor, Sayın Baykal: "Soner Yalçın'ın arkasında kim var? MİT ile ilgili bilgilerin Odatv'den çıkması ve Kaşif Kozinoğlu'nun isminin karışması, işin uluslararası bir boyutu olduğunu gösteriyor." Kaşif Kozinoğlu'nun Odatv ile ne işi olabilir? İsrail MİT Müsteşarının neden altını oymaya çalışıyor? Odatv'nin İsrail için ajanlık yaptığı iddia edilen muhabiri kim ve hangi haberlere imza atmış? Odatv, İsrail bağlantısı var mı? Savcılığın elindeki telefon dinleme kayıtları, bir partinin genel başkanı ile bir gazetecinin, bir insana tuzak kurulması hakkında başbaşa 45 dakika görüşme yaptığını gösteriyor. Hedef kimdi? Yakında belli olur. Birine tuzak kurulması konuşuluyor ve ana muhalefet partisinin genel başkanı 'Bu tuzağı kendi imkânlarınla kur' diyor. Gazeteciliğin de siyasetin de pespayeleştiği ve dip yaptığı nokta burası işte. Böyle bir tuzağa ilkeli ve dürüst siyaset yapacağını söyleyen bir siyasetçi 'yeşil ışık' yakabilir mi? Temiz siyaset yapacağını söyleyen bir siyasi liderin Odatv gibi şantajcı, insanlara iftiralar atan, insanların mahremleri ile ilgili bilgi ve belge stok eden bir internet sitesi ile bu denli içli-dışlı olması doğal mı? Yargının bu kurumun illegal faaliyetlerini sorgulamasına basın özgürlüğü adı altında karşı çıkması doğru mu? Belden aşağı gazetecilikle belden aşağı siyasetin birlikteliğinden bu pislikler çıkıyor.