Tüm siyasi parti liderleri, mevcut Anayasamızın antidemok-ratik bir Anayasa olduğunu, Türkiye'nin AB standartlarında bir Anayasa'ya ivedilikle kavuşması gerektiğini söylüyorlar. Ama bu söylemlerinde samimi olmadıklarını geçen 30 yılda gördük. "Madem yeni bir Anayasa'ya ihtiyaç var, gelin hep birlikte yeni bir Anayasa yapalım" diyen ve bu konuda 2007'de bir hazırlık yapan iktidar partisine yapmadıklarını bırakmadılar. Oy kullanan iki vatandaştan birinin oyunu alan bu partiyi 'kapatılma' noktasına kadar getirdiler. Aslında zihinsel fonksiyonları çalışan, muhakeme yeteneğini kaybetmemiş her insan Türkiye'nin mevcut Anayasa ile artık yoluna devam edemeyeceğini, reform yapamayacağını ve AB müzakerelerini sürdüremeyeceğini gayet iyi biliyor. Bu yapı ile kişi başına milli gelirin 10 bin doları geçmesi mümkün değil. Mevcut Anayasa, Türkiye'nin kronik temel sorunlarının çözümüne engel oluyor. "Kapatma Davası" nedeniyle yeni bir Anayasa hazırlama girişimini rafa kaldırmak zorunda kalan iktidar partisi, bu kıskaçtan kurtulduktan sonra yeni bir hamle yaptı. "Madem Anayasa'yı bütünü ile değiştiremiyoruz, hiç olmazsa sistemin işleyişini tıkayan, AB ilerleme raporlarında ivedilikle değiştirilmesi önerilen ve Yüce Meclis'in iradesini sınırlayan, vesayet altına alan maddelerin değiştirilmesini kapsayan bir Anayasa değişikliği reformunu hayata geçirelim" düşüncesi ile harekete geçti. Seçime 1.5 yıl kala, yaklaşık 30 önemli maddeyi kapsayan değişiklik önerisi için çalınmadık kapı bırakılmadı. Önerilen değişiklikler tüm siyasi partilere, STK'lara ve kurumlara gönderildi. Ayrıca herkesten randevu talep edilip randevu verenlere gidildi, ne yapılmak istendiği anlatıldı ve onların önerileri alındı. Bugün "uzlaşma aranmadı" diyen ana muhalefet partisi, "kapağını bile kaldırmadan iade ederiz" dedi. MHP, "Değişiklikler 1.5 yıl sonraki seçimden sonra yapılsın. Bize gelirlerse çay içip giderler" dedi. Eğri oturup doğru konuşalım, "uzlaşma aranmadı" diyenler haksızlık ediyorlar. Nihayet iktidar partisi öneri sunanların önerilerini dikkate alarak pakette revizyonlar yaptı ve konuyu Meclis çatısı altına taşıdı. Meclis'te ana muhalefet partisinin oylamalara katılmayı engellemesine bile şahit olduk. Konu Meclis'te tartışıldı ve referanduma gidecek bir oy oranı ile kabul edildi. O zaman da yazdık; "Milli iradenin gerçek sahibi milletin önüne gidecek bir konuyu mahkemeye taşımak millete saygısızlık olur" dedik. CHP her zamanki gibi Meclis iradesini ve millet iradesini bir kenara iterek koşa koşa mahkemeye gitti. Milletin önüne gitmekte olan bir düzenlemeyi millet adına karar verdiği söylenen mahkemenin iptal etmesi veya durdurması yanlış olurdu. Nitekim mahkeme de yetkisini aşarak esasa girdiği halde paketin milletin önüne gitmesine engel olmadı. Şartları daha fazla zorlamanın bir anlamı yok. Bırakın 12 Eylül'de millet vicdanının sesini dinleyip kararını versin. Herkes de bu karara saygı duysun!