Ben bu köşede bir yılını doldurmadan hükümetin icraatlarıyla ilgili bir şey yazmamaya karar vermiştim. Amacım, 365 milletvekili ile tek başına iktidar olan AK Parti'ye moral ermek, onları cesaretlendirmek, heyecanlarını kırmamak, motivasyonlarını bozmamaktı. Çünkü Türkiye'de siyasi istikrar herşeyin temelidir.. Koalisyon hükümetlerinden çektiklerimizi hatırladıkça tek başına iktidarın ülkemiz için bir şans olduğunu düşünüyorum. Siyasi istikrar olmadan ekonomik istikrarı, toplumsal barış ve huzuru sağlamak mümkün değildir. Bu nedenle şimdiye kadar bardağın hep dolu tarafına baktım. Bir yıllık sürenin dolmasına yakın genel bir değerlendirme yapmanın ve yapıcı tenkitlerde bulunmanın faydasına inanıyorum... 3 Kasım seçimlerinde toplumun çoğunluğu eski partilerini ve eski siyasi alışkanlıklarını terk ederek henüz denenmemiş olan, ancak değişim, adalet ve kalkınma vaat eden AK Parti'ye oy verdi ve bu partiyi tek başına iktidara taşıdı. Yasal engelden dolayı Erdoğan'ın Başbakanlık koltuğuna 4 ay sonra oturması, kabinenin tespitinde bazı hatalar yapılması, Cumhurbaşkanlığı Köşkü ile devletin bazı kurumlarının geçmişteki siyasi çizgileri nedeniyle hükümete ve icraatlarına hep kuşku ile bakmaları ve iktidarın hızlı ve rahat hareket etmesine engel olmaları, parti içindeki -sayıları az da olsa- bazı marjinallerin sorumsuz davranış ve açıklamaları gibi birçok neden yüzünden 8 aylık AK Parti iktidarı çok önemli işler yapmış olmasına rağmen toplumun beklediği başarı seviyesini yakalayamadı... İlk yüz gün çok önemlidir Reform yapmak isteyen hükümetler için ilk 100 gün çok önemlidir. Düşündüğünüz devrim niteliğindeki bu reformları bu 100 günlük süre içinde yaptınız, yaptınız! Yapamazsanız bürokrasi hemen harekete geçer. Tuzak kurar, değişimi engelleyecek her türlü mayını döşer el ve ayaklarını bağlayarak adeta icrayı teslim alır. Nitekim bu iktidarda da öyle de oldu! Hükümet ancak AB ile ilgili siyasi, demokratik, mali, ekonomik ve bazı adli reformlarla, sağlık alanındaki bazı düzenlemeleri, işçi ve işvereni ilgilendiren çalışma hayatıyla ilgili köklü değişiklerin bir bölümünü yapılabildi. Ama bence en önemli olan reformlar bürokrasinin ağına takıldı ve bir türlü gerçekleştirilemedi. Hükümetin seçimlerden önce 'en önemli' parolası yönetimde yerelleşme, ekonomide liberalleşme ve demokraside sivilleşme idi. Yerel yönetimlerle, devletin küçültülmesini ve yeniden yapılandırılmasını sağlayacak olan kamu yönetimi reformu bu iktidarın en önemli iddiası idi. Bu iki konuda geçmiş hükümetlerin yanı sıra bu hükümet döneminde de birtakım çalışmalar yapıldı. Fakat İncelediğimiz kadarıyla bu çalışmaların kapsamı reform denilebilecek nitelikte değil. Aslında Sayın Başbakan Erdoğan'ın yerel yönetimlerden gelmiş olması bu reform için bir şanstır. Ama her ne hikmetse yerel yönetimler reformu ile birlikte yapılmak istenen kamu yönetimi reformundan da ses yok!. Oysa Türkiye'nin en önemli ve acil ihtiyacı olan bu iki değişim kamuoyunda da yeteri kadar tartışılmıyor... Henüz gerçekleşmeyenler... Yine aynı şekilde acil olan ve birçok yerel yönetim ve kamu kurumunun elini kolunu bağlayarak yatırımları engelleyen kamu ihale yasasında düşünülen düzenlemeler de bir türlü gerçekleştirilip sonuca bağlanamadı. Lojmanlar, hazine arazileri kamu kamp ve sosyal tesisleri, eğitim tesisi adı altında faaliyet gösteren dinlenme yerleri ile kamuda tasarruf için düşünülen mevcut fazla araçların satışı henüz gerçekleştirilemedi. Yapılan iyi şeylerle yapılamayanları tartışmaya yarın devam edeceğiz.