3 Kasım 2002 seçimlerinden yaklaşık bir yıl önceden başlayarak Ankara'daki siyaset mühendisleri Meclis'e yansıyan millet iradesine müdahale etmeye başlamışlardı. DSP'yi bölme girişimleri, partinin başına rahmetli Bülent Ecevit'in yerine Kemal Derviş veya İsmail Cem'i getirme çabaları sonucu o zamanki koalisyon hükümeti erken seçim kararı almak zorunda kaldı. Eğer siyaset alanına demokratik olmayan bu müdahale olmasa idi, belki de koalisyon hükümeti devam edecekti. Belki başarılı olacaktı. Belki o zaman sandıktan bugünkünden farklı bir tablo çıkacaktı. Ankara'da bürokrasinin üst noktalarındaki siyaset tasarımcıları İstanbul'daki bazı iş adamları zaman zaman kol kola girerek sivil alana müdahale ettiler, yönlendirmeye çalıştılar. Ancak bu planları yaparken her seferinde millet faktörünü hesaba katmıyorlar. Bu nedenle de planladıkları hedeflerin neredeyse tam tersi sonuçlar ortaya çıkıyor. Bugünlerde aynı senaryo tekrarlanmaya çalışılıyor. Aktörler de hemen hemen aynı. 2002 Kasım'ında seçime gidildi. Millet iradesine başvuruldu. Millet iradesi sonucu bu günkü meclis tablosu ortaya çıktı ve AK Parti hükümeti kuruldu. Bu meclis beş yıl için milletten tam yetki aldı. Cumhurbaşkanlığı seçiminin bu meclisin görev süreci içersinde yapılacağını sandıkta oy veren her seçmen biliyordu. Cumhurbaşkanlığı seçimine 4,5 ay kala "Bu meclisin Cumhurbaşkanını seçmesi doğru değil" demek, hem bu meclise hem de millet iradesine saygısızlık etmek olur, millet iradesine müdahale etmek olur. Bu demokrasi-hukuk dışı bir anlayış olur. 2002 Kasım'ında Sayın Ahmet Necdet Sezer'i Cumhurbaşkanı seçen meclis millet iradesi ile siyaset dışı bırakıldı. O gün "Sayın Sezer'i seçen meclis milletçe saf dışı bırakıldı. Dolayısıyla Sezer millet iradesini temsil etmiyor. Sayın Sezer istifa etsin. Yeni oluşan ve millet iradesini temsil eden meclis yeni bir cumhurbaşkanı seçsin" tarzında hiç kimseden bir talep gelmedi. Çünkü Anayasa açıktı, kurallar belliydi. Değişen ne oldu da anayasa'yı bir kenara iterek bu meclis cumhurbaşkanını seçemez diyorsunuz? Efendim yüzde 10 barajı nedeniyle millet iradesi meclise tam yansımadı. Yüzde 10 barajını AK Parti mi koydu? Koalisyon hükümeti seçime gitmeden önce barajı düşürseydi? Bugün barajı düşürmeyi teklif etseniz CHP de, MHP de malum sakıncalar nedeniyle buna karşı çıkıyorlar. Yüzde 10 barajı muhafaza ederek erken seçim istiyorlar. Barajı muhafaza ederek yapılacak bir erken seçimde millet iradesinin tam olarak Meclise yansıması mümkün mü? Tabii ki değil. Ne değişecek o zaman? Laf ola, beri gele. Erken seçim için makul, vicdanların kolayca kabul görebileceği bir tane gerekçe gösterin. Ara rejim söylemleri, mevcut meclise yapılan saygısızlık, ana muhalefet partisini 'sine-i millete dönün' çağrılarıyla sıkıştırmak, muhalefet partilerini 'meclis çalışmalarına katılmayın' diye teşvik etmek siyaset dışı-senaryolardır. Demokratik olmayan taleplerdir. Siyaset alanına demokrasi dışı yollarla müdahaledir. Ters teper. Millet siyaset mühendislerinin hesaplarını alt üst eder. Her şey demokratik mecrasına bırakılmalıdır. Zorlama ile millet iradesini değiştiremezsiniz. Bütün bu girişimler, bu ülkenin 50 yıllık demokratik tecrübesini çöpe atmak olur. Bu ülkede hiç kimse, üçüncü dünya görüntüsü sergilemek hakkında değildir. Bu meclis millet iradesi ile şaibesiz oluşmuş yüce bir meclistir. 4 yıldır ülkemizde çok önemli hizmetler vermiş, tarihe geçecek seviyede reformlar yapmış bir meclistir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en uzun soluklu, en yoğun mesaisini yapmış ve önemli başarılara imza atmıştır. Bu nedenle hiç kimse kusura bakmasın 17 Mayıs 2007'de bu meclis bal gibi hem de hiçbir sorun çıkmadan 11. Cumhurbaşkanımızı seçecektir. Sorun bence mevcut meclisin meşruiyetinden kaynaklanmıyor. Sorun mevcut meclisin kendi iradesi ile Cumhurbaşkanı seçmekte kararlı davranmasından kaynaklanıyor. Siyaset mühendisleri bundan rahatsız oluyor. Koparılan fırtınanın sebebi bu. Onlar yüksek düzeyli bürokrasinin önereceği bir ismin meclis tarafından göstermelik olarak onaylanıp Cumhurbaşkanı yapılmasını istiyorlar. Bu hükümete ve bu meclise bunu kabul ettiremedikleri için tüm bu fırtınalar kopuyor. Hükümet ve meclis, geçmişte yapıldığı gibi bu öneriye sıcak baksa bir gün sonra ortalık süt liman olur, sesleri kesilir. Ama o zaman da o meclise meclis, o hükümete hükümet denmez. Millet iradesi hiçe sayılır. Cumhurbaşkanı millet iradesi ile değil atama ile göreve gelmiş olur. Sorun yıllardır süre gelen hukuk dışı, Anayasa dışı, bir kuralın bozulmasından kaynaklanıyor.