Irak savaşı öncesinde ABD, Irak'a yapmayı planladığı askeri harekât için dünya kamuoyunun desteğini almayı denedi. Bu harekâta 'dünyayı ikna edebilmek için' makul gerekçeler sundu. Gerekçeleri hatırlayalım; Irak'ın elinde varolduğunu iddia ettiği kitle imha silahlarını yok etmek, 11 Eylül terör eylemi ile ilişkisi ve desteği olduğunu iddia ettiği Saddam rejimini ortadan kaldırarak terörü cezalandırmak ve nihayet Irak'ta demokrasi ve özgürlüğü hakim kılmak. İşin perde arkasını ve ABD'nin gerçek niyetini bilenler bu gerekçelere inanmadı. ABD'nin, Irak'ı işgalinin petrole ve İsrail'in bölgede sonsuza dek güvenliğini sağlamaya yönelik olduğuna inananlar bugün haklı çıkmış gibi görünüyorlar. Irak'ta kitle imha silahlarının bulunmadığı ve bunun düzmece bir gerekçe olduğu ortaya çıktı. Diğer taraftan, şu ana kadar Saddam yönetiminin Bin Ladin ve 11 Eylül terör olayı ile ilgili hiçbir bağlantısı tespit edilemedi. Geriye ABD'nin tek iddiası kaldı. O da Irak'a "Özgürlük ve Demokrasi" getirmek. Merak ediyorum, acaba kaç Iraklı ABD'den demokrasi ve özgürlük istedi? Bir ülkeye demokrasi ve özgürlük getirmek için mutlaka o ülkeyi işgal etmek mi gerekiyor? İşgal sırasında o ülkenin sahibi olan insanları cezaevlerine kapatıp onlara işkence yapmak, yüzbinlerce sivili öldürmek, kıpırdayan ve hareket eden herkesi terörist ilan etmek, o ülkedeki grupları birbirine düşman haline getirerek ülkenin parçalanmasına zemin hazırlamak, meskun mahalleri-yerleşim birimlerini uçakla, tankla, topla 'adeta hedef gözetmeksizin' bombalamak, harekat sırasında uluslararası hukuku ve savaş hukukunu hiçe saymak... Acaba bir ülkeye, demokrasi ve özgürlük bu yöntemle getirilince daha mı köklü ve kalıcı olur? ABD savaşı kaybedebilir! NBC televizyonunun yayınladığı görüntü insanın kanını donduruyor. Mübarek bir günde, bir ibadethanede, silahsız-savunmasız ve üstelik de yaralı bir insanın kafasına bilerek, isteyerek, kurşun sıkılması, Irak'ta işlenen insanlık ayıbının en son canlı örneği... Irak'ta aslında her gün, buna benzer onlarca örnek yaşanıyor. İşte böyle ancak binde biri basına yansıyor. Dünya kamuoyu basına yansıyan görüntüler karşısında önce dehşete kapılıyor, sonra kısa sürede unutuyor. Ebu Garib Cezaevinde yapılan işkenceler basına ilk yansıdığında ortalık ayağa kalkmıştı, ama şimdi unutuldu. Bu tür görüntüler direnişi artırır, derinleştirir. İşgalcinin değil, direnişçinin işine yarar. Bu son görüntü, ABD'nin Irak'ta savaşı kaybetmesine bile sebep olabilir. ABD Irak'ta savaş hukukunu ayaklar altına alıyor. Savunmasız-silahsız ama kıpırdayan insanlar öldürülüyor, sivil yerleşim birimleri bombalanıyor. Bu yöntem, ABD'nin Irak'ta 'iyice' yalnızlaşmasına sebep olur. Bu son olay Irak'ta yaşanan vahşetin boyutunu gözler önüne seriyor. ABD yönetimi seçimden galip çıkmasının verdiği rahatlıkla özgürlük ve demokrasi için gittiği Irak'ta sınır tanımıyor. Felluce'de binlerce insan öldü, 250 bin kişi kenti terk etti ve Felluce insansız bir kent, bir harabe haline geldi. Şimdi sıra Musul'da... Şimdi de Musul kaynıyor. ABD'nin Felluce zaferi, Irak'taki Sünnilerin kızgınlığını artırdı. Bu zafer, ABD'ye pahalıya mal olacak gibi görünüyor. Halkına zulmeden Saddam'ı iktidardan uzaklaştırmanın daha kansız, daha acısız bir yolu olmalıydı. Saddam'ı devirdikten sonra, ABD Irak'ta ciddi hatalar yapmasaydı bu seviyede bir direniş olmaz, bu kadar kan akmazdı. Adil davranmalıydı, gereksiz şiddetten kaçınmalıydı, tüm grupların ve halkın desteğini almalıydı. Bu ortamda Irak'ta seçim mümkün mü? Seçim mümkün olsa bile Sünniler seçimi boykot ederse ne olacak? Hangi pencereden bakarsanız bakın kısa vadede Irak'ta huzur ve istikrar görünmüyor. Peki Irak'taki gelişmelerden en çok etkilenen Türkiye ne yapıyor? 17 Aralık'a kadar pek bir şey yapabilecek gibi görünmüyor...