"Ergenekon ve Balyoz operasyonlarındaki tavrımız, varoluş-yok oluş savaşındaki düşman unsurlara karşı olan tavrımızla aynı olmalı." Oda TV aramasında ele geçen belgelerdeki ifadelerden biri bu. Belgelerde ayrıca Ergenekon ve Balyoz davaları aleyhine kamuoyunun yönlendirilmesi için yapılacak işler sıralanmış. Oda TV'den ele geçirilen belgelerin bir kısmı basına yansımaya başladı. Tacizler, kasetler ve şantaj iddiaları havada uçuşuyor. Şimdi, 'basın özgürlüğü elden gidiyor' diye ortalığı birbirine katan bazı meslektaşlarımıza soruyorum: Bu faaliyetlerin gazetecilik mesleği ile ne alakası var? Bazı gazetecilerin özel hayatı ile ilgili bilgi ve belgelerin, görüntülerin, mahremlerinin ne işi var, Oda TV'de? Bir gazeteci niye toplar bunları? Bu bir gazetecilik faaliyeti midir? Gazetecilerin tutuklanmasından, gazetecilik faaliyetlerinden ötürü mağdur edilmesinden mutlu olan namerttir. Ama be kardeşim, bu arkadaşlar neden tutuklandılar, iddianamede hangi deliller yer alacak, bunları görmeden yaygara koparmanın mantığı var mı? Soner Yalçın'ın suç unsuru dosyaları için 'virüslü e-posta ile yüklediler' dendi. Fakat bilgileri kendisinin kaydettiği ortaya çıktı. Ahmet Şık için 'Darbe günlüklerini ortaya çıkaran gazeteci' dendi. Alper Görmüş, haberi kendisinin yazdığını açıkladı. Oda TV, 'MİT müsteşarının kardeşi cemaat mensubu' diye yazdı. Müsteşarın o isimde bir kardeşi olmadığı ortaya çıktı. Nedim Şener, Soner Yalçın'ı tanımadığını iddia etti. Ama dinleme kayıtlarında 'Gözlerinden öpüyorum' diyecek kadar samimi olduğu ortaya çıktı. Yalçın Küçük'ün yaptıkları, Tuncay Özkan'ın faaliyetleri gazetecilik faaliyeti mi? Yeter Allah aşkına! Siyaset mühendisliği yapan, istihbarat servisleri ve birtakım emniyetçilerle kucak kucağa oturan, kendilerini kullandırmaya hazır bazı tipleri gazeteci diye yutturmayın topluma. Çetecilere yardım ve yataklık yapan, illegal yapılarla dirsek temasında bulunan, derin yapıların yazdığı birtakım uyduruk kitaplara imza atıp yayınlayanlar sorgulanacaktır. Önüne gelene çamur atma, iftira etme ve özel hayatlara müdahale etme hakkı birilerinin elinden alınıyor. "Öğrenci olaylarını alevlendirelim" talimatını bir gazeteci verebilir mi? Yargı organlarının Ergenekon ve Balyoz davası gibi kritik davalarda titiz ve hızlı davranması gerekiyor. Bu davalarda atılan her adımın, yapılan her işlemin hukuk kurallarına uygun olması gerekiyor. Aksi takdirde yapılan hatalar bu davaları sulandırmak ve kamuoyunu aleyhte etkilemek için sonuna kadar kullanılacaktır. Başbakanın kamuoyunun hassasiyet duyduğu davalarla ilgili 'Yargının özenle ve hızla hareket etmesi' uyarısı önemlidir. Seçimlere üç ay kala kamuoyunda muhaliflerince, 'sivil dikta' suçlaması ile muhatap olan bir hükümetin, yargıya müdahale etme imkânı olsa herhalde bu son tutuklamalara asla izin vermezdi. Tersi durum ayağına ateş etmek gibi bir şey olurdu. Tutuklamaları hükümetle ilişkilendirmek mantıksızlık! 'Muhalifler susturuluyor' iddiası saçma. Muhalifler susturulmaya çalışılsa tutuklu gazetecilere sıra gelmezdi. 'Korkuyorum' diyen gazeteci arkadaşlar sanıyorum savcıların 28 Şubat dahil eski defterleri dahil karıştırmasından korkuyorlar.