Bu ülkenin gerçek sahipleri şehitler

A -
A +

Üzerinde yaşadığımız vatan toprağı; dünyanın en nadide bölgesi, üç tarafı denizlerle çevrili, güney sahillerinde insanların denize girip güneşlendiği, doğusunda ise kayak merkezlerinin dolup taştığı iklime sahip bir ülkedir. Ormanları, yaylaları, gölleri, petrolden daha kıymetli akarsuları, sahilleri ile kısacası yeraltı ve yer üstü zenginlikleri ile altın fırsatlar ve imkanlar sunan bir ülkedir. Ülkemiz bulunduğu coğrafya içinde Ortadoğu ve Kafkasya gibi enerji havzalarını kontrol edebilen, Batı dünyası ile Doğu Medeniyeti arasında hem kültürel açıdan hem de coğrafi ve ekonomik açıdan köprü vazifesi görebilen, Akdeniz, Karadeniz ve Ege Denizi'ne hakim, tüm enerji hatlarının geçiş üssü ve enerji terminali konumuna sahip stratejik üstünlükleri olan bir ülkedir. Diğer yandan ABD ile stratejik müttefikliği olan, NATO üyesi ve AB'ye girmeye aday laik, demokratik bir hukuk devleti olmanın sağladığı avantajları olan bir ülkedir. Aynı anda hem İsrail ile hem Hamas'la, hem İran, hem de ABD ve AB ile ilişkilerini devam ettirip bunlarla görüşebilen ender bir ülkedir. İşte ancak bir bölümünü sıralayabildiğim bu avantajlara sahip bir coğrafyada yaşamak ve bu coğrafyadaki vatan toprağını iç ve dış tehditlere karşı korumak kolay bir iş değildir. Tüm komşularımızı düşman olarak algılamak ve içerideki her karışıklıkta, dış güçlerin parmağını aramak gibi bir paranoya içerisinde değilim. Ama tarihe dönüp baktığımda bazılarına güvenip samimi olarak teslim olmamamız gerektiğini de görüyorum. Afganistan'a, Irak'a baktığımda, Suriye ve İran'ın son yıllarda başına gelenleri gördüğümde, Doğu ve Güneydoğu'da kaybettiğimiz 30 bin insanımızı hatırladığımda bu coğrafyada iç ve dış güvenlik konusunu ne kadar önemsememiz gerektiğini görüyorum. Tabii ki güçlü bir ekonomi olmadan, iç ve dış güvenlik sağlanamaz. Toplumsal barış sağlanırsa iç güvenlik daha kolay sağlanır, dışarıdan bu alana müdahale kolay sonuç vermez. Toplumsal barışı da sağlamanın yolu; refah düzeyini yükseltip işsizliği-açlığı-sefaleti yok etmekten, eğitim düzeyini yükseltmekten, birinci sınıf iyi işleyen bir demokrasi ve hukuk düzenini hâkim kılmaktan geçiyor. Bu şartları sağladıktan sonra dış ve iç güvenliği sağlayacak güçlü, modernize, caydırıcı bir istihbarat ve güvenlik sistemine ihtiyaç kalıyor.. Bu anlamda Türk Ordusu, bölgesindeki en önemli ve caydırıcı ender ordulardan birisi. Hem bölge ve dünya barışına katkı veriyor hem de vatan toprağının her karışını gözü gibi koruyor. TSK bu vazifeyi yerine getirirken personelinin yıllardır ortaya koyduğu fedakârlıkları tahmin edemezsiniz. Askerlik mesleği; maddi karşılıklar, rütbe, makam için yapılabilecek, katlanabilecek bir iş değildir. Bunu anlatmak zor, yaşamak lazım. Bu insanlara verdiğimiz maaş, sağladığımız imkânlar emin olun gösterdikleri fedakârlığın asla karşılığı olamaz. Güçlü ordu, tek başına teknoloji ile donatılmış, son model harp silah araçlarına sahip Ordu değildir. Öyle olsa idi; ABD ordusunun Afganistan ve Irak'ta bu durumlara düşmemesi gerekirdi. Güçlü Ordu, modern harp silah araçlarına sahip olmanın yanında; eğitimli, vatanı için tereddüt göstermeden canını tehlikeye atan, şehitlik mertebesine inanan, milletine ve vatanına aşık, millet ve vatan sevgisi ile mermi yağmuru altında şehitlik mertebesine inanarak yürüyebilen, disiplinli, cesur personelden oluşur. TSK'nın en büyük şansı yukarıda sıraladığım niteliklere haiz olan personele sahip olmasıdır. Güvenlik güçlerinde görev yapan asker veya polislerin en büyük kaygısı şehit olmak değildir. Her asker şehit olmak ister. Çünkü bir asker için şehitlik ulaşılabilecek en üstün makamdır. Onların tek kaygısı, geride bıraktıkları çocukları ve eşleridir. Eğer uğruna şehit oldukları bu milletin; geride kalan eşlerine, çocuklarına sahip çıkacaklarına inanıyorlarsa gözleri açık gitmez. Teneffüs ettiğimiz havayı, özgürlüğümüzü, malımızı, canımızı, namusumuzu, her şeyimizi şehitlerimize borçluyuz. Onlar bu ülkenin, bu vatanın gerçek sahipleridir. Bize düşen onların geride bıraktıkları eşlerine ve çocuklarına sahip çıkmak, onlara birinci sınıf bir yaşam sunmak, çocuklarını ülkemizin en iyi okullarında okutmak, eşlerine ülke standartlarının üzerinde bir refah düzeyi sağlamaktır. Bunları yapmaz isek birkaç yıl sonra şehit olacak kahramanlar bulamayız. İşte asıl tehlike o zaman başlar. Sadece 18 Mart Şehitler Günü'nde değil her gün onları hatırlamak ve onlara karşı olan borcumuzu ödemek zorundayız. Onları hatırlamak, geride bıraktıklarına sahip çıkmak sadece Ordunun ve hükümetin görevi değildir. Sivil toplum kuruluşlarımıza, işadamlarımıza, holdinglere büyük görevler düşüyor. TOBB çatısı altındaki tüm iş dünyamızın bütçelerinden her yıl şehit ailelerine ne kadar imkân ayırdıklarını merak ediyorum. TÜSİAD'ın bu konuda ne gibi faaliyetleri olduğunu merak ediyorum. Bu konuyu araştırıp sizlerle paylaşacağım. Şehitler Günümüz nedeniyle tüm şehitlerimizin yakınlarına sabırlar diliyorum. Onların her türlü sorunuyla ilgilenmeye hazır olduğumu belirtmek istiyorum. Tüm şehitlerimize selam olsun. O şerefli insanlara Allah rahmet eylesin.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.