İki liderin görüşmesini müteakiben Başbakan Erdoğan basın toplantısı düzenledi. Bu toplantının ardından ABD'den İngiltere'ye hareket ettik. Uçakta Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünisa Hanım da vardı. Böylece Erdoğan'ın bir ABD gezisi daha tamamlanmış oldu. Dört yıllık iktidarında dört kez Başkan Bush ile görüşen Erdoğan'ın görüşme sonuçlarından son derece memnun olduğunu ve moral depoladığını gördük. Bush ile Erdoğan görüşmesi 1 saat olarak planlanmıştı. Görüşmenin planlanandan 45 dakika uzun sürmesi; iki ülke arasındaki ilişkilerin ne kadar sıcak ve samimi olduğunun da bir işareti olarak yorumlanabilir. Görüşmenin ayrıntıları basına yansıdı. Ama bu bazı yorum ve değerlendirmeler yapmamıza engel değil. Başbakan Erdoğan'ın ABD'ye giderken ajandasında en çok yer tutan PKK ile mücadele konusu Bush ile yaptığı görüşmeye damgasını vurdu. Görüşmenin yarım saati, PKK ile mücadeleyle ilgili karşılıklı mesaj alışverişine ayrıldı. Terörle mücadelede Bush son derece kararlı. PKK konusunda ABD'nin Irak hükümetine ciddi bir baskı yapıyor ve atadığı özel temsilci vasıtasıyla konuyu yakından takip ediyor. Yani bundan sonra PKK ile mücadelenin Kuzey Irak'taki Kürt liderinin insafına kalmayacağı, somut adımların atılmaya başlandığı ve bundan sonra da devam edeceği anlaşılıyor. Kuzey Irak konusunda PKK ile mücadele kadar önem verdiğimiz bir başka kritik gündem maddesi olan Kerkük'ün statüsüyle ilgili kaygılarımız da bu görüşme vesilesiyle ABD Başkanına ilk ağızdan aktarılmış oldu. ABD, Türkiye'nin AB'ye girmesini ise kendi çıkarlarına uygun buluyor. Peki, Başkan Bush Türkiye'nin AB üyeliği konusunda niçin çok kararlı ve istekli. Bu soruyu Bush şu sözlerle cevaplıyor: "İnsan hakları, demokrasi ve hukukun egemen olduğu tek İslam ülkesi olan Türkiye, Avrupa Birliğine girmeli. Bu diğer İslam ülkeleri açısından iyi bir moral olur. İslam ülkeleri için Türkiye, bir ilham kaynağıdır" Görüşmede Kıbrıs konusu da gündeme geldi. Bush, Kıbrıs konusunda referandumda Türkiye'nin liderlik gösterdiğini söyleyince Erdoğan da şimdi aynı liderliği Bush'tan beklediğini, KKTC'ye uygulanan izolasyonların kaldırılmasıyla ilgili olarak ABD'nin aktif bir rol üstlenmesi gerektiğini vurguladı. > Orta Doğuda Türkiye'ye kilit rol Bu gezinin asıl önemli sonuçlarından biri ABD'nin Orta Doğu'daki mevcut tüm problemlerin çözümünde Türkiye'yi kilit ülke konumunda gördüğünü ifade etmiş olmasıdır. Gerçekten de hem ABD'yi hem de Orta Doğu ülkelerini anlayabilecek tek ülkenin Türkiye olduğunu söylemek hiç de abartılı bir tespit olmaz. Zaten Erdoğan da "İsrail-Filistin ve İran meselelerinin çözümüne iddialı bir katkı verebiliriz" derken herhalde bunu anlatmaya çalışıyordu. Nitekim ABD de, Orta Doğu'daki problemlerin çözümünde Türkiye ile daha fazla iş birliği ve koordinasyon yapmak istiyor. Başbakan Erdoğan'ın İsrail-Filistin sorunu çözülmeden Orta Doğu'daki hiçbir sorunun çözülemeyeceğini Başkan Bush'a anlatmasına ehemmiyet verdiğimi söylemeden geçmeyeceğim. Görünen o ki Amerika dönüşü Sayın Gül ile Erdoğan Orta Doğu'daki barış ile ilgili trafiklerini daha da hızlandıracaklar. Orta Doğu gündeminin bir başka sıcak maddesi olan İran da elbet Bush-Erdoğan zirvesinde görüşülen konular arasında yer aldı. Sıra İran'a gelince geçen haziranda İran'a giden Dışişleri Bakanı Gül de konuyla ilgili verimli bir sunum yaptı. Bush, Erdoğan ve Gül'e "Barışa katkı yapıyorsunuz" diyerek takdir etti. Başbakan Erdoğan'ın görüşmeyle ilgili olarak "Sayın Başkanın insani amaçla böyle şeyin kullanılmasına olumsuz yaklaşımı yok. Sayın Başkan ısrarla bu konuyu diplomasi ile çözmek istediğini söyledi" dediğini de not etmekte fayda var. Erdoğan "Zamanlama ve içerik açısından son derece faydalı bir gezi oldu" dediği ABD gezisinde ciddi bir moral buldu ve destek aldı. Bölgesel sorunların çözümünde Türkiye'den çok şey bekleyen ABD, hem terörle mücadele konusunda hem de Türkiye'nin AB'ye üyeliğinde bize ciddi bir destek verdiğini bir kez daha ve en üst kademeden kesin bir şekilde ifade etmiş oldu. Anlaşılan o ki ABD'nin Orta Doğu'daki işi zorlaştıkça Türkiye'nin önemi de artıyor. Türkiye'ye dönerken günübirlik uğradığımız İngiltere'de önemli bir zirve yapıldı. Erdoğan, Blair ile Avrupa Birliği ve Kıbrıs konusunda görüş alışverişinde bulundu. AB'nin güçlü ülkelerinden biri ve Kıbrıs'ta üçüncü garantör ülke olan İngiltere'ye kendimizi anlatma fırsatı bulduk. Görüşme esnasında Başkan Bush'un Başbakan Erdoğan'a oğlu Bilal'i sorması ve "kendisine sorduğumu iletin" demesi Erdoğan'ın Bush'a zayıfladığını söylemesi ise ilginç birer ayrıntı olarak aktarılabilir. Bu tip geziler Türkiye'ye itibar ve güç kazandırıyor. Nitekim bulunduğumuz coğrafi konumla, genç ve dinamik nüfusuyla Türkiye'nin kendini dünyaya kapamış sıradan bir üçüncü dünya ülkesi olmak gibi bir lüksü olmadığını fark eden her aklıselim sahibi de bu konuda beni teyit eden yorumlar yapıyor. Yeter ki kısır iç siyasi polemiklerle kaybedilecek vaktin bizim aleyhimize olduğunu her kesim anlasın.