ABD'nin milli bir politikası olan 'Büyük Ortadoğu Projesi' uluslararası arenada tartışılmaya başlandı. Projenin detayları tam olarak ortaya çıkmasa da amaçları belli. Bu plan, Başkan Bush ve ekibince hazırlanmış bir plan değil. Amerika dış politika aktörlerinin Clinton döneminden bu yana üzerinde çalıştıkları bir proje. 11 Eylül terör saldırısının bu projeyi zamanlama olarak biraz öne aldığı söylenebilir. Bu projenin uluslararası camiaya açıklanan amacı, özellikle Orta Doğu bölgesine demokrasiyi getirmek, bu bölgede hakim demokratik olmayan rejimlerin yerine demokratik yönetim biçimlerini hakim kılmak. İnsanın ilk bakışta mantığına ters gelmeyen ahlaki bir hedef bu. Ama hem geçmişe, hem de Irak-Afganistan ve Filistin'de olup bitenlere baktığınızda, bu hedef insana pek inandırıcı gelmiyor. Aynı ABD, geçmişte Orta Doğu'daki diktatör rejimlerle son derece sıkı ilişkiler içerisinde idi. Kendisi ile iyi geçinen, kendi ulusal çıkarlarına ters düşmeyen tutum sergileyen her ülke ile 'demokratik bir yapıya sahip olup olmadığına bakmaksızın' iyi ilişkiler içerisinde oldu. Hatta, bir kısım diktatörler ABD'nin desteği ile ayakta kalabildiler. Bugün ne değişti ki, ABD bu bölgeye demokrasi getirme ihtiyacı duydu? Bu coğrafyada yaşayan insanlar böyle bir değişime hazır mı? Bunun alt yapısı hazırlandı mı? Silah zoru ile getirdiğiniz demokrasi tutunabilir mi, yerleşir mi, gelişir mi, kalıcı olur mu? Üç hedefe dikkat! Resmi amacı, "Orta Doğu'ya demokrasi ve barış getirmek" olarak açıklanan bu projenin gerçekte üç önemli hedefi olduğu öngörülüyor. Projenin birinci hedefi, ABD'nin Orta Doğu ve Kafkasya'daki enerji ve petrol havzalarının kontrol altına alınması. ABD'nin petrol rezervleri gün geçtikçe önemli oranda azalmaktadır. Bu proje hayata geçirilemez ise ABD gelecekte petrol krizine girecektir. Önümüzdeki 50 yılda Amerikan ekonomisini ayakta tumanın en önemli şartı, petrol ihtiyacının karşılanabilmesidir. Bu ihtiyacın karşılanabileceği adres, Orta Doğu coğrafyasıdır. Büyük Orta Doğu projesinin 2. hedefi ise İsrail'in güvenliğini ve geleceğini garanti altına almaktır. Güçlü bir İran, Suriye veya Irak, 'ABD ile sıkı müttefik değilse' İsrail için bir tehdittir. ABD bu proje ile, önce Irak, bilahare Suriye ve İran'ı, İsrail ile savaşamayacak hale getirerek, takattan düşürecek ve belki de bu ülkeleri parçalayacaktır. Sonunda şartların kendisi tarafından dikta ettirildiği bir barış anlaşmasını hepsine kabul ettirecektir. Bu projenin 3. hedefi de 11 Eylül terör saldırısının intikamını almak ve bu coğrafyada terör faaliyetlerini asgariye indirmektir. Dikkatli ve ihtiyatlı olmalıyız İşin bizi ilgilendiren yanı, 'bu proje için' ABD'nin, Türkiye'den ne istediği. Ülkemizin geleceği açısından çok önemli bir konu. Dışişleri Bakanlığı, üniversitelerimiz, think-tang kuruluşlarımız, basınımız, Genelkurmay... kısacası ilgili herkes bu meseleye kafa yormalıdır. Bu konu enine-boyuna incelenmeli. İyi-kötü tüm senaryolar ve bu senaryolara uygun hal tarzları ortaya konmalıdır. "Türkiye, bu projenin neresinde, hangi ölçüde olmalıdır?" sorusuna cevap aranmalıdır. Yaşadığımız coğrafya, tarihi geçmişimiz ve ulusal çıkarlarımız gereği bu projeden en çok etkilenecek ülkelerden birisiyiz. Buna hazırlıklı olmalıyız. Sanıyorum, ABD bu proje için hem Türkiye'nin coğrafyasından, hem de güçlü ve disiplinli ordusundan önemli oranda yararlanmak isteyecektir. G-8 zirvesinde ve İstanbul'da yapılacak NATO zirvesinde bu projenin detayları ortaya çıkmaya başlayacaktır. NATO zirvesine kadar Türkiye, bu konu ile ilgili tüm kurum ve kuruluşların görüş ve önerilerinden istifade ederek iyi bir hazırlık yapmak durumundadır. Türkiye bu projeye çok dikkatli-ihtiyatlı yaklaşmalıdır. ABD, Avrupa Birliğine girmiş, güçlü, ama en az İngiltere ve İsrail kadar kendisi ile sıkı müttefik bir Türkiye istemektedir. Ama, sıkı müttefik olmanın avantajları kadar dezavantajları da vardır. Büyük Orta Doğu Projesi Irak'taki başarısızlığa rağmen her halükârda devreye sokulacaktır. Çünkü bu ABD'nin en önemli milli politikasıdır. Şu an süper güç olan ABD'yi, bu projeden vazgeçirebilecek bir caydırıcı güç yoktur. Ancak, Putin'in Rusya'daki akılcı politikaları böyle devam ederse, ABD 10-15 yıl sonra karşısında eski gücüne kavuşmuş güçlü bir Rusya bulacaktır.