Ankara'da peş peşe ele geçirilen cephanelikler, aklı başındaki herkesin Ergenekon soruşturmasını ciddiye alması gerektiğini gösteriyor. Özellikle Ankara Yenikent'te ele geçirilen mühimmatın Seferberlik Tetkik Kurulu'na ait olabileceği endişesini dile getirenler oldu. Bu kesinlikle yanlış bir değerlendirmedir. Hem Özel Kuvvetler'in hem de Seferberlik Tetkik Kurulu'nun barış ve savaş şartlarında ihtiyaç duyacağı tüm mühimmat askerî alanlar-kışlalar içerisindeki cephaneliklerde kilit altındadır. Envanteri, kaydı-kuydu vardır. Ayrıca sık sık sayım-kontrol ve bakımı yapılır. Mühimmat belki ancak savaş ve işgal şartlarında hedef olması muhtemel cephaneliklerden çıkarılıp, işgalciye karşı mukavemetin icra edileceği bölgelere yakın arazilere gömülebilir. Bunun dışında TSK'nın hiçbir unsurunda mühimmat arazide saklanmaz. Ancak barış şartlarında eğitim, tatbikat ve terörle mücadelede sarf edilen mühimmatın kontrolünde zorluklar vardır. Emir ve talimatlara, kurallara uymayan askerî personel kişisel risk alarak sarf edilmemiş mühimmatı sarf edilmiş gibi gösterebilir. Terörle mücadelede hem personelin hem de birliğin üzerinde mühimmat vardır, çatışmaya girdiğinde bu mühimmatı kullanır ve kullandığı mühimmata ilişkin bir sarf raporu düzenler. Bu rapora itibar etmek durumundasınız. İnanıyorum ki, TSK'nın envanterinden çıkan her bir merminin patlayıcının nereden verildiği, kime teslim edildiği ve hangi amaçla sarf edildiğine ilişkin tüm kayıtlar vardır. "Ben filanca pusuda 20 adet el bombası kullandım, ben askerlerime atış eğitimi yaptırmak için şu gün, şu saatte, şu atış alanında 20 adet tüfek bombası attırdım" diyen ve bunun sarf raporunun altına imzasını atan bir subay veya astsubaya güvenmekten başka çareniz yoktur. TSK'ya ait mühimmatın bu yolun dışında başka bir yolla dışarıya çıkarılması nerdeyse imkânsızdır. TSK'nın kendi envanterindeki mühimmatın sarfının kontrolü ile ilgili daha güvenli bir sistem geliştirmesi kaçınılmazdır. Engenekon soruşturması ile ilgili şu ana kadar ortaya çıkan tablodan şu sonuç çıkarılabilir; 2002 seçimlerinden bu yana AK Parti iktidarına son vermek isteyen çevreler sandıktan umudunu kesince bu iktidarı bir askerî darbe ile uzaklaştırmaktan başka çare kalmadığına inanmışlardır. Durup dururken siyasî ve ekonomik istikrar, güven ve huzur mevcut iken bir askerî darbe yapılamayacağı açıktır. İşte bu çevreler, ülkede darbe ortamı hazırlamak için Susurluk çetesi dahil olmak üzere suç örgütleri-mafyayı-çeteleri dahil kullanmışa benziyor. Yoksa peş peşe gelen Cumhuriyet Gazetesi'nin bombalanması olayı, Danıştay saldırısı, Hrant Dink cinayeti, Trabzon ve Malatya cinayetlerini, engellenmiş birçok suikast ve olayı başka nasıl izah edebiliriz? Eğer bu soruşturma; Sarıkız ve Ayışığı darbe girişimlerini net olarak ortaya çıkarabilirse, buna hiçbir kurum ve makam engel olmaz, bilakis yargıya destek verirse sanırım demokrasimizin geleceği açısından hayırlı bir sonuca ulaşılır.