CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 2011 genel seçimlerinde CHP'nin oylarını yüzde 30 bandına çıkarmanın yollarını arıyor. Bu konuda akıldaneliğini Profesör Sencer Ayata yapıyor. Sayın Ayata bir sosyolog. Masa başında yaptığı planlamaları Sayın Kılıçdaroğlu sahaya ne kadar yansıtabilecek hep birlikte göreceğiz. Ayrıca Ayata'nın seçmen kitlesini ne kadar tanıdığı meçhul. Kılıçdaroğlu'na tavsiyem; Elitlerden oluşturduğu A takımından ziyade sokaktan-halkın içinden gelen ve siyasetin her kademesinde bulunmuş Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'e kulak vermesidir. CHP tabanın dışındaki seçmen kitlesini ve o kitlenin hassasiyetlerini en iyi bilen CHP'li Gürsel Tekin'dir. Kılıçdaroğlu, bu gerçeği İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinde görmüş olmalıdır. O seçimlerde Sayın Kılıçdaroğlu'nun aldığı oylar Gürsel Tekin'in eseridir. CHP seçimlerde kampanyasını, insan hakları, emeğin sorunları, kadın ve gençlerin sorunları ile yolsuzluk konuları üzerine inşa edecekmiş. 'Kürt sorunu', 'Alevilerin sorunları', 'Azınlıkların sorunları', 'İfade ve inanç özgürlüğü önündeki engeller', 'Başörtüsü sorunu' cümlelerini ağızlarına almadan insan hakları sorunlarını dile getireceklermiş. Yani klasik CHP seçmenini ürkütmeden üstü örtülü bir şekilde diğer seçmenlere göz kırpacaklar. Seçmen de buna inanıp onlara oy verecek. Yolsuzluk konularında CHP'nin bugüne kadar kamuoyu gündemine taşımaya çalıştığı iddialar boş çıktı. Zorlama iddialar olduğu görüldü. Kılıçdaroğlu'nun milletvekilliği döneminde 'yolsuzlukların üzerine giden adam' imajı, iddialar boş çıkınca çizildi. Seçmen artık CHP'nin yolsuzluk iddiaların seçime yönelik siyasi bir plan olduğunu düşünüyor. Sayın Kılıçdaroğlu gazetecilerin vereceği akla ihtiyacı olmadığını söylese de benim kendisine bir başka tavsiyem de şudur: CHP oylarını artırmak istiyorsa korku salmak yerine topluma umut versin. Geçmişe takılıp kalmak yerine geleceğe ilişkin öngörülerini ortaya koysun. Negatif-kavgacı, gerilim oluşturacak bir söylem yerine pozitif söylem geliştirsin. Hiçbir şey bilmiyorlarsa Başbakanın ne dediğine baksınlar. Başbakan Cumhuriyetin 100. kuruluş yıl dönümü için 2 trilyon dolar gayrisafi milli hasıla, 500 milyar dolar ihracat, 25 bin dolar kişi başına milli gelir, 10 bin kilometre hızlı tren hattı ve yepyeni sivil bir anayasa hedefini ortaya koyarken Sayın Kılıçdaroğlu'nun 'Recep Bey' polemiği ile işi idare etmesi mümkün değil. Cumhurbaşkanı ve Başbakan ne yapıyor? Başbakan Erdoğan, Kuveyt ve Katar'da, Türkiye'nin pazar payının arttırılması ve yeni iş imkânları için 400 kişilik bir iş adamı ordusuyla Körfez'e çıkarma yaptı. Bilindiği gibi Katar 2022 yılında Dünya Kupasına ev sahipliği yapacak. Bugünden başlayarak bu ülkede önemli yatırımlar yapılacak. Burada 50 milyar dolarlık bir pasta var. "Türkiye'nin ekseni kayıyor" propagandasını pişirip piyasaya süren ülkeler bu pastadan pay almak için kolları sıvamış durumdalar. Düşünün ki Katar'ın en önemli ticari partneri ABD. Türkiye 17. sırada. Diğer taraftan Kuveyt birçok ülkede yatırım yapıyor. Türkiye, Kuveyt sermayesini ülkemize çekmeye çalışıyor. Ülkenizde petrol rezervleriniz, doğalgaz rezervleriniz yoksa bir taraftan sanayi üretiminizi geliştirip ürettiğiniz malları satacak pazarlar bulacaksınız, diğer taraftan petrol gelirleriyle önemli sermaye birikimine sahip ülkelerdeki sermayeyi yatırım için memleketinize çekeceksiniz. Çin'den sonra Dünya 2'ncisi olan müteahhitlerimizin önüne düşüp onlara iş bulacaksınız. Öte yandan Sayın Cumhurbaşkanı da iş adamları heyetiyle Yemen'e gitti. İlk gün Yemen'le 5 anlaşma imzalandı. Vizelerin kaldırılması konusunda mutabakata varıldı. Bir taraftan cumhurbaşkanı ve Başbakan, diğer taraftan Dışişleri Bakanı, Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı, dünyayı karış karış gezip dış ticaretimizi artırmaya ve doğrudan yabancı sermayeyi ülkemize çekmeye çalışıyorlar. Bu konuda son derece başarılılar. Haklarını teslim edelim. "Bunlar neden bu kadar geziyor, uçaktan inmiyorlar?" diye eleştiren zihniyet iyi ki de Türkiye'yi yönetmiyor.