CHP'nin Köşk'teki resepsiyona katılmayışı konusunu tam kapatmışken CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dünkü grup konuşmasında konuyu tekrar gündeme getirdi. Dolayısıyla her haliyle sorunlu olan bu yanlış tutuma tekrar değinmeme sebep oldu... Hatırlayın, 29 Ekimden günlerce önce CHP Grup Başkan Vekili baş örtüsü sorununun tartışıldığı bir ortamda "CHP olarak Köşk'te düzenlenecek resepsiyona katılmayacağız" diye açıklama yaptı. Kendi partisi dahil herkes Muharrem İnce'ye ateş püskürdü. O da adam gibi sözüne sahip çıkarak "Ben ettiğim sözün sonuna kadar arkasındayım" demişti. Grup Başkan Vekili İnce'nin bu açıklamasını televizyondan duyduğunu söyleyen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, "CHP olarak böyle bir kararımız yok. Daha 29 Ekime çok zaman var, bakarız" diye konuşmuştu. Grup Başkan Vekili partisinin böyle bir kararı olmasa çıkıp hangi yetki ile "CHP olarak biz katılmayacağız" açıklamasını yapardı? Kanaatimce CHP yönetimi böyle bir karara varmıştı ama bu kararı kamuoyuna açıklamayı düşünmüyordu. Sonunda ne oldu? Sayın İnce haklı çıktı. DSP kökenli iki vekil hariç CHP'den hiç kimse resepsiyona katılmadı. Sayın Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce kadar olamadı. Sayın İnce doğruyu söyledi, Kemal Bey siyaset yaptı ve kamuoyunu oyaladı. Sayın Kılıçdaroğlu nihayet 28 Ekim günü Köşk'teki resepsiyona katılmayacağını, 29 Ekim akşamı bayramı halkla birlikte kutlayacağını ve parti grubunu serbest bıraktığını söyledi. Nasıl serbest bıraktı ise bir tane CHP'li Köşk'e gelmedi. Allah var, bu açıklamayı yapınca kendi kendime herhalde Kemal Bey ya memleketi Tunceli'ye gidip Tunceli halkı ile birlikte bayramı kutlayacak ya da İzmir'in varoşlarında yaşayan dar gelirli vatandaşlarla birlikte bayramı geçirecek diye düşündüm. Köşk'teki 29 Ekim Cumhuriyet resepsiyonundan eve dönünce haber kanallarına bir göz attım. Haberlerdeki görüntülerde Kemal Bey İstanbul'un en lüks semti olan Bağdat Caddesi'nde sosyete elit cumhur ile birlikte Cumhuriyet Bayramı kutluyordu. Yine şaşırttı beni. Tabii ki orada yaşayan insanlar da bu ülkenin insanı. Ama be kardeşim bir taraftan fakir fukara edebiyatı yapıyorsun, bir taraftan sosyal devlet anlayışından bahsediyorsun diğer taraftan da gidip o söylediğin kavramlarla hiçbir ilgisi olmayan Bağdat Caddesindeki insanlarla bayramı kutluyorsun. Her hareketinde bir çelişki var. Senin partinin adı Halk Partisi. Sosyete Cumhurla değil halkla o bayramı kutlaman gerekmez miydi? Hedef kitlen Bağdat Caddesi ise söylemlerini nereye koyalım? Meğer biz görmeyeli İstanbul'un en lüks semti olan Bağdat Caddesi çok değişmiş. Hak arayan işçi kadınlar oradaymış. Sayın Kılıçdaroğlu onların elini tutmuş. "Senin hakkını biz koruyacağız" demiş. Ya kadın "Sen CHP yönetimi içinde kendi hakkını bile koruyamıyorsun benimkini nasıl koruyacaksın?" deseydi ne cevap verecekti Sayın Kılıçdaroğlu merak ediyorum. Sayın Kılıçdaroğlu o akşam, Cumhuriyet'in kalbi olan Köşk'e bir siz bir de ordu gelmedi. CHP'yi ordu ile özdeşleştirenleri haklı çıkardınız. Mütedeyyin insanlarla bir araya gelmekten kaçıp onlardan nasıl oy talep edeceksiniz? CHP+Ordu denklemini güçlendirdiniz. Ama bu denklem size fayda değil zarar getirir. Son davranışınızdan sonra baş örtüsü sorununun çözümü ile ilgili yeni söyleyeceğiniz hiçbir şey toplumda karşılık bulmayacaktır. Bundan emin olun. Bu milletin en az yarısı bu sorunu yaşıyor. Bu yarıyı inkâr ederek, görmezlikten gelerek bir yere varamazsınız. Başı bağlı kadınlar bu ülkenin gerçeği. Halkımızın gerçeğine kör olmak yanlış. Halkının yarısını reddeden, kamusal alanda görmek istemeyen bir CHP, o halktan nasıl oy alacak, nasıl iktidar olacak? Sana, "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım" diyenlere itibar etmeye devam edersen 13 Haziran 2011 sabahı daha önceki şokların beterini yaşarsın.