Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ile Strasbourg'tayız. KKTC ziyaretini saymaz isek ilk önemli dış gezisi bu. Cumhurbaşkanı Gül için Avrupa Konseyi'nin özel bir anlamı ve yeri var. İlk gezinin buraya yapılması bir tesadüf değil. Kendileri AKPM' de 10 yıl üye sıfatıyla çalışmış. AKPM' yi bir insan hakları okulu, Avrupa'nın vicdanı olarak görüyor. Avrupa'daki tüm önemli proje, anlaşma, akım ve fikirlerin önce burada şekillendiğini, tartışıldığını söylüyor. Avrupa değerler sisteminin alt yapısının hazırlandığı yer burası. Cumhurbaşkanı ikinci yurtdışı ziyaretini buraya yaparak Türkiye Cumhuriyeti'nin yönünün Batı ve AB olduğunu belirtirken, "Türkiye geriye gider mi" diyenlere "hayır, Türkiye batılı değerler sistemine doğru ilerleyecek" mesajını veriyor. Uzun yıllar İslam Kalkınma Bankası'nda çalışan Sayın Gül, 10 yıl süreyle de AB'nin temellerinin atıldığı Strasbourg'ta çalışmış. Bu deneyimler sayesinde hem Doğu kültürü, hem de Batı kültürünü ve değerler sistemini çok yakından tanıma ve tahlil etme imkanı bulmuş. Kaderin cilvesine bakın ki, Sayın Gül, AKPM'ye önce üye, 2003'te de Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı sıfatı ile gelmiş. Bugün de ülkesinin cumhurbaşkanı sıfatıyla AKPM üyelerine hitap etti. Cumhurbaşkanı Gül, "Benim siyasi hayatımda önemli katkısı olmuştur" diye nitelendirdiği AKPM'de, çok güzel ve kapsamlı bir konuşma yaptı. Sayın Gül'ün cumhurbaşkanlığı AB çevrelerinde yüksek bir kabul görmüş. AKPM Başkanı açılış konuşmasında Cumhurbaşkanı Gül'e övgüler yağdırdı. Cumhurbaşkanı AKPM'de yaptığı konuşmada; insan hakları, ifade özgürlüğü, demokrasi, kültürler ve dinler arası diyalog, Türkiye'nin AB yolunda kat ettiği mesafe, gerçekleştirilen reformlar, 22 Temmuz seçimleri, yeni anayasa hazırlıkları, terör ve terörle küresel mücadele, Kıbrıs sorunu, Azerbaycan ve Gürcistan'ın toprak bütünlüğünün korunması, Güneydoğu Avrupa'daki gelişmeler, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, Irak'ın kuzeyindeki PKK varlığı gibi konularla ilgili düşüncelerini aktardı. Konuşmayı birlikte dinlediğimiz bir gazeteci arkadaş,"Sayın Gül,cumhurbaşkanı olmuş.Tam bir cumhurbaşkanı konuşması yaptı" değerlendirmesinde bulundu. Gerçekten de Sayın Cumhurbaşkanının konuşması bir siyasetçi üslubu değil, bir devlet adamı üslubunu taşıyordu. Konuşmasını bitirdikten sonra konsey üyelerinin sorularını cevaplandırdı. Sorular, her platformda Türkiye'nin önüne ısıtılarak çıkartılan bildiğimiz konulardı. 301. madde, Sözde Ermeni Soykırımı, Kıbrıs sorunu, Güneydoğu sorunu, ifade özgürlüğü, yüzde 10 seçim barajı, laiklik, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sistem içerisindeki yeri ve yeni anayasa ile ilgiliydi. Sayın Cumhurbaşkanı tüm sorulara açık ve şeffaf cevaplar verdi. 301. madde konusunda hak etmediğimiz ölçüde eleştiriliyoruz. Bu madde değiştirilmeden veya kaldırılmadan Türkiye-AB ilişkilerinde pozitif mesafe almak nerdeyse imkansız gibi. Sayın Cumhurbaşkanı da bu haksız ve yanlış propagandayı engellemek için "301. maddenin değiştirilmesini istiyorum ve destekliyorum" diyor. Hükümetin bu değişikliği yeniden gündeme getireceğini düşünüyor. İfade özgürlüğü konusunda Sayın Cumhurbaşkanı "terör ve şiddeti övmediği ve teşvik etmediği ve hakaret içermediği sürece acımasızca eleştiri de olsa her ifadeye saygılıyız" diyor. Başörtülülerin üniversitelere girip girmemesi tartışmalarına ilişkin görüşlerini açıklarken de, "eğitim özgürlüğü evrensel kriterlere göre düzenlenmelidir" diyor. Avrupa konseyinin sürdürdüğü "Herkes farklı-herkes eşit" kampanyasını hararetle desteklediğini belirtiyor. Sayın Cumhurbaşkanı ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanını ziyaret etti. Mahkeme başkanı geçmiş yıllarla kıyaslandığında Türkiye'den mahkemeye gelen bireysel başvuruların azaldığını söylemiş. Cumhurbaşkanı Gül bu azalmayı son 5 yıl içerisinde gerçekleştirilen reformlara bağlıyor. Cumhurbaşkanı yaptığı değerlendirmelerde hükümetin alanına girmemeye ve siyaset üstü kalmaya özen gösteriyor. Ama iş AB konusuna gelince, en ince detaya bile giriyor. Bana öyle geliyor ki, önümüzdeki dönemde Sayın Cumhurbaşkanı AB konusundaki çalışmaları, reformları ve gelişmeleri çok yakından takip edecek. Türkiye cumhuriyeti'nin milli hedefi olan AB projesinde daha önceki cumhurbaşkanından farklı olarak daha aktif bir rol alacak. Bu hedefin gerçekleşmesini teşvik edecek, katkı verecek. AB konusu açıldığında Sayın cumhurbaşkanı heyecanlanıyor, hareketleniyor. Bu ruh hali Sayın Cumhurbaşkanının Avrupa Birliği projesinde kenarda durmayacağını gösteriyor. "Türkiye Malezya olabilir" diyenlere duyurulur.