Türkiye'yi darbeyi meşru sayacak bir psikolojik ortama taşımak amacıyla yapılmış olan en önemli girişim Danıştay saldırısıdır. 17 Mayıs 2006'daki Danıştay saldırısı; milletin oyları ile meşru yoldan iktidara gelen AK Parti iktidarını gayrı meşru yollardan devirmek amacıyla 2002 ile 2010 yılları arasında yapılmış olan en önemli olaydır. Çok şükür ki millet oynanmak istenen oyunu fark etmiş ve psikolojik operasyonları boşa çıkarmıştır. Demokrasimizin geleceği, ülkemizde güven ve istikrarın devamı açısından Danıştay saldırısı ile ilgili yargı sürecini toplum olarak yakından izlemek zorundayız. Yargı sistemimiz bu saldırının tüm şifrelerini çözmeli ve bu saldırıyı planlayan-emrini veren arka perdedekileri gün ışığına çıkarmalıdır. Bu aynı zamanda hâkim ve savcıların bu saldırıya maruz kalan kendi meslektaşlarına karşı da ahlaki bir sorumluluğudur. Saldırı öncesine ait güvenlik kamera kayıtlarının silinmesi ile ilgili yürütülen soruşturmada birçok yer arandı. Oysa 19 Ocak 2010 tarihinde TÜBİTAK, savcılığa gönderdiği raporda Danıştay saldırısına ait güvenlik kamera kayıtlarının silindiğini belirtmişti. Davaya daha önce Ankara'da bakıldı. Yargıtay davayı Ergenekon'la birleştirince dosya İstanbul 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesine geçti. 3 yıl boyunca Ankara'daki mahkemenin kamera görüntülerinin silindiği iddialarına yönelik hiçbir işlem yapmamış olması anlaşılabilir bir durum değildir. Her ne kadar saldırgan yakalanıp adalete teslim edildi ise de ben; ülkeyi ve toplumu derinden sarsan ve belli bir siyasi amaçla yapılan saldırıların tetikçilerinden ziyade arka perdede duran gücün ortaya çıkarılmasını önemserim. Tetikçi ile yetinirseniz ülkeyi karıştırmak isteyen o arka plandaki güç, kendisine yeni bir tetikçi bulur ve yeni haltlar karıştırır. Bu istihbarat ve adalet sistemi, Çorum'un, Maraş'ın, Sivas'ın ve Susurluk'un arka planını ortaya çıkarıp hesap sorabilseydi biz o olaylardan sonra yaşanan birçok faili meçhul cinayetlere, toplumsal kargaşalıklara, 28 Şubatlara, e-muhtıralara, Balyoz girişimlerine ve hükümetleri devirme planlarına maruz kalmazdık. Yarın benzer şeylere maruz kalmak istemiyorsak; Danıştay saldırısının aydınlatılması için elimizden gelen tüm çabayı ortaya koymalıyız. Bu dosyanın, arka planı ortaya çıkarılmadan kapatılmasına izin vermemeliyiz. Askerlerle ilgili soruşturmalar Astsubay çavuştan, orgenerallere kadar birçok emekli-muvazzaf askerin muhatap olduğu davalar devam ediyor. Askeri vesayetin ülkeyi yönetme arzusu nedeniyle güya demokrasi ile idare edilen bu ülkede; darbeler, muhtıralar, rejime ve sivil iktidarlara müdahaleler yaşadık. 12 Eylül darbesi sorgulanıyor.2002 -2010 yılları arasında yaşadığımız darbe girişimleri sorgulanıyor. Eminim ki 28 Şubat süreci de sorgulanacaktır. Türkiye bağırsaklarını temizliyor. Geçmişte yaşanan hataları sorguluyor. Bu güvenli ve huzurlu bir gelecek açısından elzem bir durum. Ancak başından beri askerlerle ilgili soruşturmalarda savcılarımızın bir prensip hatası yaptıklarını düşünüyorum. 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' ve 'İnternet Andıcı' gibi işleri TSK'da Genelkurmay Başkanının veya Genelkurmay İkinci Başkanının bilgisi ve izni, hatta emri olmadan hiç kimse yapmaz, yapamaz. Ayrıca bu makamların verdiği bir emri, 'Komutanım bu emriniz yasalara aykırı. Ben bu emrin gereğini yapamam' diyemez. Savcı ve hakimlerimiz soruşturma ve yargılama sürecinde, bu temel kuralı göz önünde bulundururlarsa daha adil kararlara varacaklardır. Bu konularla ilgili Genelkurmay eski başkanının ifadeye çağırılması doğru bir tercihtir. İyi bir asker kendi görev ve sorumluluğunu astlarının üstüne yıkamaz.